Tebernüş Kireççi'ye SORU SOR

Erbatur Çavuşoğlu

Mimar Sinan Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim üyesidir. Yrd. Doç. Dr. Erbatur Çavuşoğlu, “Türkiye’de inanılmaz bir inşaat tarikatı kuruldu” sözleriyle gündeme gelmiştir.



Erbatur Çavuşoğlu

Mimar Sinan Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. Erbatur Çavuşoğlu



Erbatur Çavuşoğlu kimdir? 



30.05.1974 tarihinde Konya’da doğdu, 18 yıl bu kentte yaşadı. 14 yaşında müzisyen olma hayaliyle gitar çalmaya ve şarkı yazmaya başladı, diğer yandan eğitimini sürdürdü. Konya Anadolu Lisesi’ni 1992’de bitirdikten sonra Mimar Sinan Üniversitesi (MSÜ) Şehir ve Bölge Planlama Bölümünü kazanarak İstanbul’a yerleşti.


1996 yılında Kent Plancısı olarak mezun olduktan sonra bir süre İngiltere’de yaşadı, müzisyenlik yaptı. 1997 yılında Türkiye’ye dönerek MSÜ’nde Yüksek Lisans’a başladı, 1999’da girdiği Doktora programını da 2004 yılında tamamladı. 2001 yılına dek müzikle amatörce ilgilenmeyi sürdürdü. 2001 yılından itibaren Zardanadam adlı Rock grubunda şarkı yazarı ve vokalist olarak yer aldı, albümler yaptı, konserler verdi. 1998 yılında MSÜ’de Araştırma Görevlisi olarak başladığı akademik hayatı aynı bölümde Y.Doç.Dr. olarak sürdürmekte. Planlama Atölyesi 2, Türkiye Kentleşmesi, YL Semineri, Araştırma Yöntemleri gibi dersler vermekte ve çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yayınlamakta.



Erbatur Çavuşoğlu’un akademik özgeçmişi nedir?



1992-1996 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama lisans eğitimini tamamlayan Erbatur Çavuşoğlu, 1997-1999 yılları arasında MSÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Kentsel Planlama Yüksek Lisans programını “Küresel Kent Bağlamında İstanbul”1.78 Mb isimli tez çalışmasıyla tamamladı. 1999-2004 yılları arasında yine MSÜ FBE Şehircilik Doktora programından “Hegemonik Bir Süreç Olarak Türkiye Kentleşmesi” 1.56 Mb adlı tez ile mezun oldu.


1998 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı akademik hayatını Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nde 2007 yılından itibaren Y. Doç. Dr. olarak sürdürmektedir. Şehircilik, Kent Planlama ve Yönetimini bir sosyal bilim olarak görmekte ve bu bağlamda çeşitli yayınlar yapmakta ve dersler vermektedir. Çevre Düzeni Planları, Stratejik Planlama, Kent Yönetimi Geliştirme Programları, Kentsel Siyaset ve Planlamaya Katılım konularında danışmanlık yapmaktadır.



Erbatur Çavuşoğlu ismini inşaat gündemine taşıyan sözleri neydi?



Erbatur Çavuşoğlu, Akşam Gazetesi’ne verdiği röportajda şu sözleriyle dikkat çekti; “Türkiye’de inanılmaz bir inşaat tarikatı kuruldu. Hepimiz bunun bir üyesiyiz diye düşünüyorum. Mesela bir yerde kimin bir parseli varsa hemen onun üzerine bir inşaat yapmak istiyor. Böyle olunca kuşların konabileceği ağaç kalmadı, kediler asfaltları tırmalıyor. O kadar asfalt ve beton kaplı bir şehir haline getirdik ki; kişi başına 10 metrekare olması gereken yeşil alan, İstanbul’da 2 metrekare bile değil.”


İşte o röportaj;


“Türkiye’de İnşaat Tarikatı Kuruldu” (Akşam Gazetesi, 24 Haziran 2013)


Mimar Sinan Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Erbatur Çavuşoğlu, ‘Temel bir şehircilik sorunuyla karşı karşıyayız” derken ortak akıl vurgusu yaptı: "Siyasetçisi de görüşlerini söyleyecek, planlamacısı da uzmanı da mimarı da. Halk da tercihlerini belirtecek."


Akşam Gazetesi'nin haberine göre, Mimar Sinan Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Erbatur Çavuşoğlu, sürecin başından bu yana yanlış ilerlediğini belirterek, temel bir şehircilik sorunu yaşandığını ifade etti. Çavuşoğlu, “Biz nasıl bir kentte yaşamak istiyoruz? İnsanların rahat nefes alabileceği, yeşil alanların olduğu bir yerde mi, yoksa her metrekareyi betonerme yığınına çevirdiğiniz bir şehirde mi?” diye sordu.


Çavuşoğlu’nun açıklamaları şöyle:


İmar planı yasa gibi


- Biz bir kenti planlarken doğrudan oradaki ihtiyaçları göz önüne alırız. On bin kişilik bir mahalle planlanıyorsa, bunun imar yasalarında karşılığı vardır. Bu kadar metrekare yeşil alan, şu kadarı dini tesis, sağlık, ilkokul alanı ayırmak zorundasınız diye bir kanun var. Biz bu kanun hükmüne aykırı hareket edemeyiz. Dolayısıyla bütün bu hesaplar yapılarak imar planı oluşturulur. Bu imar planı oluşturulduktan sonra da yasa niteliğindedir.


- Beyoğlu için de böyle bir plan vardı. Böyle bir imar planında Gezi, park olarak duruyordu. Kışla yapalım, AVM yapalım, rezidans yapalım diye söylenen şey planlamanın ruhuna aykırı, demokratik kent yönetimi anlayışına da aykırı. Bu kentin yöneticileri, plancıları, planları var.


İnşaat tarikatı kuruldu


- Türkiye’de inanılmaz bir inşaat tarikatı kuruldu. Hepimiz bunun bir üyesiyiz diye düşünüyorum. Mesela bir yerde kimin bir parseli varsa hemen onun üzerine bir inşaat yapmak istiyor. Böyle olunca kuşların konabileceği ağaç kalmadı, kediler asfaltları tırmalıyor. O kadar asfalt ve beton kaplı bir şehir haline getirdik ki; kişi başına 10 metrekare olması gereken yeşil alan, İstanbul’da 2 metrekare bile değil. İstanbul yeşilden korkunç derecede arındırılmış bir şehir. Deprem gibi afetler düşünüldüğünde, kent içindeki açık alanların varlığının ne kadar önemli olduğunu hatırlayalım. Londra, Paris, Berlin, Amsterdam gibi kentlerde kişi başına 20-30 metrekareden az yeşil alan bulamazsınız. Temel bir şehircilik sorunuyla karşı karşıyayız. Biz nasıl bir kentte yaşamak istiyoruz? İnsanların rahat nefes alabileceği, yeşil alanların olduğu bir yerde mi yaşamak istiyoruz? Yoksa her metrekareyi betonerme yığınına çevirdiğiniz bir şehirde mi yaşamak istiyoruz?


- Cumhuriyet, Türkiye’yi modern bir yer haline sokmaya karar verdiğinde kent planlamayı devreye sokmuş, yurtdışından uzmanlar çağırmış ve ‘ne yapabiliriz’ demiş. Henry Prost adlı bir planlama uzmanı da genişçe park tasarlamış. Fakat daha sonra hemen hemen bütün hükümetler bu parka ufak ufak müdahaleler ettiler. Kimi bölgeler otel alanlarına ayrıldı. Kimisi de otobüs duraklarına ayrıldı. Park giderek küçüldü ve bugünkü küçük alana sıkıştı.


Herkes sorumlu


- Aslında parkın büyük bölümü bundan önceki hükümetler tarafından işgal edildi. Son kısmı da yeni bir inşaat projesiyle işgal edilmek isteniyor. Temel sorun budur. ‘O parkı sadece AKP hükümeti yok etmiştir’ demek haksızlık olur. Bundan önceki bütün hükümetlerin orada ihmal ve sorumsuzluğu söz konusudur. Tam da bu nedenle kalan kısmı savunmak çok önemli. Çünkü o bölgedeki insanların nefes alabilecekleri tek yer.

Siyasetçi görüşünü, vatandaş tercihini söylemeli


- Taksim Gezisi denilen alanın sınırlarını nasıl tanımladığımız da mühim. Sadece o park alanını mı düşüneceğiz, Taksim Meydanı ile birlikte mi düşüneceğiz? Bu teknik bir tartışma gibi duruyor ama Belediye Meclisi’nde onaylanan ve şu an mahkemede davası söz konusu olan proje nereleri kapsıyor? Bu sorunun cevabını toplum bilmiyor. İleride halk oylamasına sunulacak olan şey nedir? Park mı, kışla mı, AKM mi, meydan mı? Yolların yer altına alınması mı? Yoksa bunlarla ilgili 2 proje yapılıp birini seçin mi denilecek? Bunu bir kalp ameliyatına benzetebilirsiniz. Nasıl yapılacağıyla ilgili farklı ameliyat biçimleri olabilir. Bunu bir şehir plancısı olarak bilemem. Halk da bilemez. Bu uzmanların yardımıyla karar verilmesi gereken bir şeydir.


- Bu kararı siyasilere bırakamazsınız. Biri tarih anlayışına göre kışla ister, öteki AVM, park ister. Sadece halka da bırakamazsınız. Kent planlama bir uzmanlık işidir, ama uzmana da bırakamazsınız. Onun için burada ortak akıl gerekiyor. Siyasetçisi de görüşlerini söyleyecek, planlamacısı da uzmanı da mimarı da söyleyecek, halk da tercihlerini belirtecek. Dünyada bu tür alanların düzenlenmesinde mimari yarışma projeleriyle sonuca gidildiğini görüyoruz. Bu, Taksim Gezisi için de iyi bir çözüm olabilir. İnsanların mutsuzluğuna rağmen bir kamu alanı düzenleyemezsiniz, kamu alanı halk içindir.


- Mevcut proje başta ‘Bu bir kışla’ diye anons edildi, sonra içerisinde AVM olacağı söylendi, en son ‘Kent müzesi’ dendi takip edebildiğim kadarıyla. Başbakan’ın bu konuşmaları şehircilik ve mimarlık mesleğininin temel mantığına aykırı. Peki AVM istemiyorsunuz, o zaman şunu yapalım, o zaman bunu yapalım. Bir mimari projede işlevi belirlersiniz, tasarımı da ona göre seçersiniz. Çünkü bir AVM’nin ihtiyacı olan işlevlerle otelinki aynı değildir. AVM’de dükkanlar vardır, aralarında geniş koridorlar vardır, oraya topluca birçok insan girip çıkar, alışveriş eder vs. Bunun ihtiyacı olan yeme içme mekanları, tuvalet mekanları otopark mekanları falan hepsi farklı hesap gerektirir. Siz bunu otele çevirdiğiniz anda bütün mimari değişir. Oraya gelen yollardaki araç ve yaya yükleri de değişir. Dolayısıyla plancılar bütün bu hesapları yaptıktan sonra yapılan müdahale, akılcı ve bilimsel olmaz. Bu bir kapris olur, ferman olur. O da hukuk devletinde, bilimsel akla uyan bir devlette anlamlı değildir.


- Bütün bu süreçten sonra yapılan müzakerelerden ne sonuç çıktı? Hukuki süreci bekleyeceğiz, hukuka saygılı olacağız. Bu bir karar olamaz, zorunluluktur. Bir anayasa zorunluluğudur. Hukuk devleti zorunluluğudur. Bu bir taviz değil, olması gerekendir. O anlamda baştan aşağı yanlış giden bir süreç var. Bu şehrin seçilmiş kent yöneticileri varken siysetçilerin sürece müdahalesini doğru bulmuyorum.


Gezi hak temelli halk hareketi


- Gezi’deki direniş sürecini şöyle tanımlamak isterim: Gezi’de eylemi başlatan insanlar, ‘burada ağaçlar sökülmesin’ diyen insanlar, kentli olarak demokratik haklarını dile getirdiler. Bunu maalesef görsel ve yazılı medya bir terörist eylem olarak göstermeye çalıştı. Böyle olunca polis olağanüstü sert müdahale etti. ‘Gezi Parkı’, hak temelli demokratik bir kent hareketidir.



Y. Doç. Dr. Erbatur Çavuşoğlu iletişim bilgileri nelerdir? 



MSGSÜ - Mimarlık Fakültesi - Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Adres: Fındıklı 34427 İstanbul 

Tel: 0.212.2521600/298

Web Adresi: http://www.erbatur.com/