1698 yılında Karlofça Antlaşması için Avrupalılarla masaya oturmuş Hüseyin Paşa’nın yalısıdır. İstanbul Boğazı'nın en eski yalısıdır, Meşruta Yalı olarak da bilinir. Boğaz’ın en eski ve en ilgi görmeyen yalısıdır.
Amcazade Hüseyin Paşa (Köprülü) Yalısı
Amcazade Hüseyin Paşa (Köprülü) Yalısı nerededir?
İstanbul ili Üsküdar ilçesinde Kanlıca ile Anadoluhisarı arasında bulunan Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı Sultan II. Mustafa (1695–1703) devrinin sadrazamı Köprülü ailesinden Amcazade Hüseyin Paşa tarafından 1797–1698 yıllarında yaptırılmıştır.
Yalı ve köşk, Nazım Divanı'nda bulunan bir tarih beytine göre 1699 senesinde inşa edilmiştir. Hüseyin Paşa, Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın amcasının oğlu olduğu için "Amucazade" lakabıyla anılmıştır.
Amcazade Hüseyin Paşa kimdir?
Amcazade Hüseyin Paşa, Köprülü Mehmet Paşa’nın erkek kardeşinin oğlu ve Fazıl Ahmet Paşa’nın da amcası idi. Sultan II. Mustafa döneminde çeşitli görevlerde bulunmuş, 1607–1702 yıllarında da Sadrazamlık yapmıştır. Paşa’nın Fatih, Saraçhanebaşı’nda bir de külliyesi bulunduğu gibi İstanbul ve Edirne’nin çeşitli yerlerinde eserleri vardır.
Amcazade Hüseyin Paşa (Köprülü) Yalısı’nın özellikleri nelerdir?
Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı selamlık ve harem bölümlerinden meydana gelmiştir. Bunlardan harem dairesi selamlığın 70–80 m. kadar güneyinde yer alıyordu. Günümüze gelemeyen haremin eski fotoğraflarından iki katlı, iki büyük sofalı, 15–20 odalı olduğu sanılmaktadır. Harem bölümünün denize yönelik çıkmalı üç geniş odası vardı. Bu bölüme 1893 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rumeli göçmenleri yerleştirilmiş bu nedenle tahrip olmuş ve bir yangın sonucu da ortadan kalkmıştır.
Harem ve selamlık bölümünün arasında bir bahçe, arkasındaki tepenin eteklerine kadar uzanan geniş bir alanı vardı. Kaynaklardan öğrenildiğine göre; günümüze gelen selamlık panhanesinden çıkan bir yol Zarifi Paşa ve Esat Bey yalılarının altından geçerek hareme kadar ulaşırdı.
Amcazade Hüseyin Paşa’nın vakfını yönetecek evlat ve soyunun oturmasını şart koştuğu bu yalının salonlarından Osmanlı hükümeti zaman zaman yararlanmıştır. Burası bir süre hariciye köşkü gibi kullanılmış, Sultan III. Ahmet’in veziriazamı Damat İbrahim Paşa yabancı elçileri burada kabul etmiştir. Yerli ve yabancı yazarların, gezginlerin hayranlıkla sözünü ettiği bu yalıda Karlofça Antlaşması nedeni ile Avusturya elçisine muhteşem bir ziyafet verilmiştir. Devrin Vakanüvislerinin sözünü ettiği bu ziyafet, o zamanın İstanbul’u için son derece önemli bir olay olmuştur. Bunlardan öğrenildiğine göre davetliler çeşitli bayraklarla, fenerlerle süslenmiş üç büyük gemi ile birbirini izleyerek peş peşe yalıya gelmişlerdir. 300 kürekçinin kürek çektiği gemilerin en büyüğünde Osmanlı devletinin önde gelenleri ile sefirleri bulunuyordu. Kıyıya yaklaşırken yalının çevresinde yanıp sönen fenerler, meşaleler gemidekilerle birleşmiş, deniz üzerindeki kayıkların ışıkları da bunlara eklenince çevre bir renk cümbüşüne dönüşmüştü. Bütün bunların yanı sıra gemilerin zincir gürültülerine yalıdan yükselen sazendelerin, hanendelerin şarkıları, ney, tambur, santur, kanun, nefir, musikâr ve keman sesleri karışmıştır. Böylece Boğaziçi o güne kadar yaşamadığı ve bir daha yaşayamayacağı bir geceyi yaşamıştır.
Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’nın amcasının oğlu olduğundan Hüseyin Paşa’ya “Amcazade” demişler. Yalı, Boğaziçi’nin en kıdemlisi, adeta bir duayen. 1698 yılında Sadrazam Hüseyin Paşa için yapılmış olan yalının önemi sadece mimarisinden değil burada gerçekleşen olaylardan da kaynaklanıyor. Paşa, Divan yolu ve Çemberlitaş’taki birçok binayı bugüne miras bırakmış olan ünlü ve güçlü Köprülü ailesinin bir ferdi. Bir Mevlevi olan Hüseyin Paşa, Osmanlı’da görev yapan Köprülü ailesine mensup beş sadrazamın dördüncüsü. Paşa, Sultan II. Mustafa’nın temsilcisi olarak 1698 yılında Karlofça’da Avrupalılarla masaya oturmuş.
İstanbul Boğazı'nın en eski yalısı olan yapı, Meşruta Yalı olarak da biliniyor.
1699'da Amcazade Hüseyin Paşa için inşa edildi. Yeğen, Sarhoş, Mevlevi lakaplarıyla da bilinen Amcazade Hüseyin Paşa, Köprülü Mehmed Paşa'nın yeğeni ve Fazıl Ahmed Paşa'nın amcasıydı.
Amcazade Hüseyin Paşa (Köprülü) Yalısı’nın mimari özellikleri nelerdir?
Amcazade Hüseyin Paşa Yalısının deniz üzerine eli böğründelerle, çıkmalarla, direklerle uzanan panhanesi ondan sonra, 1650–1750 yıllarında Boğaziçi’nde yapılan en az 50 civarındaki yalıya da örnek olmuştur. Yalının bezemeleri barok rokoko üslubundan etkilenmiş ve Osmanlı süsleme sanatı da onları tamamlamıştır.
Cihannüma olarak nitelenen panhane, ters T plan şeklinde olup, bu şekli ile üç yönden Boğaz’a bakış sağlanmıştır. Kırmızı aşı boyalı yalının üç yanında sıralanmış pencereler, oldukça alçak tutulmuştur. Bunun sonucu olarak da deniz üzerindeki gölge ışık oyunları tavanlara, duvarlara yansıtılmıştır. Alçak pencereler ile saçak çizgisi arasında kalan cephe çıtalarla, üzerleri sivri kemerli düşey panolarla birbirlerinden ayrılmıştır. Divanhanenin üzeri Osmanlı ağaç işçiliğinin, oymacılığının en güzel örneklerinden olan ahşap bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe dışında kalan bölümler tekne tavanlarla örtülmüş, bunları geometrik şekilde ağaç işleri, mukarnaslar ve sarkma topuzlar tamamlamıştır. Ahşap kubbenin altına da son derece sanatkârane, yekpare mermerden oyulmuş bir havuz yerleştirilmiştir. Divanhanenin duvarları altın yaldızlı pano ve nakışlarla bir çiçek bahçesi gibi bezenmiştir. Stalaktitli kornişler, çeşitli çiçek ve yaprak motifleri yalı duvarlarını boş yer bırakmamacasına kaplamıştır. Burada kırmızı, kurşuni, beyaz renkli yapraklar arasındaki vazolardan çıkan güller veya yalın güller, laleler, karanfillerden oluşmuş buketler olup, mavi desenli beyaz çinili vazolar da onları tamamlamıştır. Ayrıca pencere pervazları, kapı ve dolap kapakları fildişi bağ kakmalardan yapılmıştır.
XIX. yüzyıl sonu, XX. yüzyıl başlarında kendi haline terk edilen yalı, ilk kez Türkiye Anıtlarının Korunmasına Yardım Derneği tarafından 1947 yılında kısmen onarılmıştır. Ardından Milli Eğitim Bakanlığı yönetimindeki Topkapı Sarayı Müzesi’nce onarılmıştır. Bu onarımı Y.Mimar Cahide Tamer tarafından yapılmıştır. Bu arada yalının temelleri sağlamlaştırılmışsa da içeriye akan yağmurlar rutubete bezemelerde yer yer dökülmelere, ağaç işlerinde de bozulmalara neden olmuştur. Son olarak yalı TAÇ Vakfı tarafından 1956 yılında yıkılmasını önlemek amacıyla kısmen onarılmıştır.
Yalının eski selamlık dairesinin hamam, mutfak ve hizmetkârlar dairesinin bahçedeki, bugünkü sokak seviyesine kadar uzanan alanda olduğu sanılmaktadır.
1697-1702 yılları arasında sadrazamlık yapmıştı. Bugüne kalan yapı, eskiden Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı'nın selamlık dairesinin panhanesini teşkil ediyordu.
Harem dairesi ise selamlığın 70-80 metre kadar güneyindeydi. Haremin eski bir fotoğrafından hareketle iki katlı, iki büyük sofalı ve 15-20 odalı olduğu tahmin ediliyor. Yalının 1893 Rus Savaşı sırasında yerleştirilen Rumeli göçmenleri yüzünden tahrip olduğu ve kısmen yıktırıldığından ya da bir yangınla ortadan kalktığından söz ediliyor. Ancak, daha yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı sivil mimarlığının eşsiz bir eseri olarak dikkat çekmiş olmasına rağmen, Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı'nda en büyük tahribata günümüze kadar süren ihmal neden oldu.
Amcazade Hüseyin Paşa (Köprülü) Yalısı kime ait ve yalı bugün ne durumda?
Yapının ait olduğu Mülhak Amcazade Hüseyin Paşa Vakfı ve Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı İnşaat, Restorasyon, Turizm ve Ticaret A.Ş'nin yıllardır süren dışlayıcı tutumu nedeniyle, giderek tahrip olan iç mekán bir zamanlar tamamen renkli desenlerle bezeli ahşap panellerle kaplanmıştı. Bazı mimari elemanlar altın varak kaplı veya tezhipliydi. Kapı ve dolap cephesi ise tel ve fildişi kakma ile bezenmişti. Odanın ortasındaki havuz ve fıskıye iki sıra mermer ile çevriliydi. Bundan 30 yıl önce gözlemciler ahşap dekoratif elemanların tamamen süngerleşmiş olduğunu kaydetmişlerdi.
Amcazade Hüseyin Paşa (Köprülü) Yalısı hangi haberlere konu oldu?
Boğaz’ın en kıdemlisi yalısı 'Köprülü' (Mart 2012)
İstanbul Boğazı sahilinde 366'sı tarihi eser niteliği taşıyan 600 yalı bulunuyor. Boğazın en eski yalısı ise Anadoluhisarı'ndaki 314 yaşındaki Amcazade Hüseyin Paşa (Köprülü) Yalısı.
"İstanbul Hakkında Her Şey" ile "Boğaz Hakkında Her Şey" kitaplarının yazarı Saffet Emre Tonguç, Boğaz’da 366'sı birinci, ikinci ve üçüncü derece tarihi eser niteliği taşıyan 600 yalı bulunduğunu açıkladı.
Beşiktaş'ta 37, Sarıyer'de 136, Üsküdar'da 84, Beykoz'da 109 yalının bulunduğu Boğaz’ın en eski yalısı 314 yaşındaki Amcazade Hüseyin Paşa (Köprülü) Yalısı.
1947 onarımı kabul heyeti. Soldan sağa: Kontrolör Y. Mimar Cahide Tamer, Müteahhit Hüsnü Eçe, İstanbul'u Sevenler Derneği'nde Melek Celal, Topkapı Sarayı Müdürü Tahsin Öz, Y. Mimar Mustafa Ayaşlıoğlu, Müteahhit Kalfası Ziya Kalfa
Amcazade Hüseyin Paşa (Köprülü) Yalısı’nın teknik özellikleri nelerdir?
Adresi: Körfez caddesi no: 47. (Ada 66/parsel 12)
Üslubu : Geçirdiği tamir ve değişikliklerle asli durumu ve üslubunu kaybetmiş durumda.
Yapı Şekli : Ahşap
İnşa Tarihi : XVII.yüzyıl sonu (Sultan II.Mustafa devri) (1699)
Yüz ölçümü : Divanhane 115m2.
Çok harap ve bir çok olumsuz dış değişimlere uğramış Amucazade yalılarının kalan Divanhane'si, XVII. yüzyılda Osmanlı yaşam zenginliği ve zevkinin günümüze kadar gelen göstergelerindendir. Geçirdiği evreler, eski resimlerinden ve çeşitli çizimlerden de açık olarak görülmektedir.
Yalının yapı özelliği nedir?
Bugün tek bir odası kalmış olan yalı köşkünün eskiden arkasında bir sofa ve iki odası daha bulunuyor ve bu haliyle bina Köprülü Yalısı'nın selâmlık dairesini oluşturuyordu. Harem, köşkün 60-70 metre ötesinde ve Hisar tarafında idi. Kargopulo'nun (19.yüzyılın ikinci yarısında çektiği) fotoğrafında iki bina da görülmektedir. Haremlik, fotoğraftan çıkarılacak planına göre: iki katlı, büyük sofalı ve ortalama yirmi kadar odalı idi. Bu binada da, Hisar'a bakan köşede, on kadar penceresi olan büyük bir kabul odasının bulunduğu anlaşılıyor. Yalının 93 Harbi sıralarında yerleştirilen göçmenler yüzünden harap olduğu ve yıktırıldığından söz ediliyor. Yalı köşkünden yâni selamlık'tan kalan oda "T" şeklindedir. Burada, Boğaziçi'ndeki benzer köşklerde olduğu gibi, her şeyden evvel manzaraya üç yönden açılan bir mekân vücuda getirmek arzusu hakim olmuştur. Divanhane, üç tarafı manzaralı olduğundan, arka duvarı hariç, diğer duvarları kamilen pencere yapılmıştır. Bu durumda pencerelerin normal yükseklikte yapılması, yâni üst kısımlarında cam duvar (alçı baş penceresi) olması halinde mekânın dayanılmaz bir ışık fazlalığı içinde kalması tehlikesi doğmaktadır. Bu sebepten dolayı üst pencereler kaldırılmıştır. Elde edilen neticenin büyüleyici güzelliği, ancak odanın içinde bulunmakla değerlendirilebilir.
Özellikle suyun üstündeki ışınların loş tavan ve duvarlara hareketli ve canlı yansımaları (akisleri), bu arada tezhipli satıhlardaki altın kaplamaların yer yer pırıltıları, doyulmasına imkân olmayan bir güzellik yaratır. Bu köşk odasının üç tarafını çeviren pencereler mukarnaslı (stalactite'li) bir silme üzerine oturan bir raf ile örtülmüştür. Raf beş metre kadar olan yüksekliğin ortasındadır. Rafın üstünde kalan kısım tamamen sağırdır ve geniş halatlı paşalarla çevrilmiş sular vasıtasıyla kemerli kitabeler bölünmüştür.
Divanhane'nin üç çıkması şahından şebekeli klasik Bursa kemerleriyle ayrılmıştır. Ortada bulunan çıkmanın kemeri ise birbirini izleyen kum saatleriyle bölünmüş ve böylece diğerlerinden az hissedilir bir şekilde ayırd edilmiştir.
Tavanları birbirinden burmalı paşalarla ayrılmış üç çerçeve ile çevrilmiş, ortada kalan kısımları orta şahında kubbe, kanatlarda aynalı teknelerle örtülmüştür. Kubbe ve teknelerin göbekleri hurda perçin tarzında geometrik taksimat ve mukarnaslı sarkma topuzlarla süslenmiştir. Orta kubbe ile çerçeveler arasında kalan üçgenler ince şişlerle birer gül resmiyle süslü karelerle bölünmüştür. Odanın içi tamamiyle ahşap kaplama ve nakışlıdır. Yalnız kapı ve dolap cephesi tel ve fildişi kakma ve boyasıdır. Ortada, kubbe altında, kademeli mermer fıskiye, yanda tekne kubbeler, bütün duvarlar, tavanlar nakışlı altın yaldızlı. Her santimi ayrı incelenecek, devrinin motifleriyle süslüdür. Klasik ölçüler içinde, modern espiriye de uygun olarak bir kesik "T" planı.
Amucazade Hüseyin Paşa, birçok memuriyetlerde ve Kara Mustafa Paşa ile U.Viyana kuşatmasında bulunmuş, 1687 senesinde sadrazamlığa getirilmiştir.
Yalının 300 yıllık hayatı içinde tarihe geçmiş birçok günleri vardır. 1699 Karlofça Muahedesi'nden sonra, Avusturya'dan sefir olarak İstanbul'a Virmond gönderilmişti. Nemçe sefirine verilen ziyafet en parlaklarından biri olmuştu. Sefirler (o zamanki deyimiyle süfera), arkalarında sayısız kayık olduğu halde, üçyüz kürekçinin çektiği kadırga ile yalıya gelmişlerdi. Çeşitli, spor, hokkabazlık gösterileri arasında çok kalabalık bir saz heyeti de icrayı sanat etmişti.
İstanbul Ansiklopedisi'nin kaydına göre:
Fazıl Divanı'ndaki "Bahr üzre zıbacâyı Hüseyin Paşa" mısraı
1113 Hicrî (1701) inşa tarihini göstermektedir.an Erdenen, AfmıMJMyo:»- ?a-Mifrna fncgmmı, 1%5 yazı)
Pierre Loti, daha 1910 yılında İstanbul'a geldiğinde:
"Boğaziçi Yalıları'nı özellikle Amucazade Yalısı'nı kurtarın" diye feryad etmiş, fakat aldıran olmamıştı. Ancak 1950 'li yıllarda bir kaç dirayetli mimar harabeyi kaldırmışlarsa da bu yeterli olmamıştır.
Prof.Dr.Süheyl Ünver'in notu:
"Anadoluhisarı'ndaki Köprülü Yalısı Selamlık Köşkü Boğaz'ın en eski sivil yapısıdır (1699) ve son klasik üslupta en zengin iç dekor taşıyan, ancak tek odası kalmış olan yapı, son derece haraptır. Ne var ki, yeniden tamiri için, bu yolda yapılan teşebbüsler, binanın "meşruta" (satılmamak şartıyla birine verilmiş mülk) olması yüzünden sonuç vermemiştir."
Milli Eğitim Bakanlığı'nın gözetiminde, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü'nce onarım için görevlendirilen Mimar Cahide Tamer'in yaptığı ayrıntılı incelemelerin sonucundaki değerlendirmeleri de şöyledir:
Binanın dayandığı duvarlar, belki denizin harçlarını yemesinden, boşaltılmasından, belki de -daha zayıf bir ihtimalle- başlangıçta kuru olarak işlenmiş olmalarından, sadece hariçten ince bir harç tabakasının derzlediği kuru duvar halinde idiler. Böylece, binayı değil, kendisini bile taşımaktan acizdiler ve pek yakın zamanda göçmeleri kaçınılmazdı.
Denize doğru uzanan kısmı takviye maksadıyla konmuş servi direkler, alt kısımları çok incelmiş, çürümüş, bazıları da oturmak suretiyle boşalmış olduklarından kendilerinden beklenen işi göremez hale gelmişlerdi.
Diğer taraftan bu çıkma kısım, beden duvarının oturtulmuş olduğu döşeme kirişlerinin hemen hepsinin kırılması yüzünden sözü geçen direklere yaslanmak isteyerek denize doğru tehlikeli bir surette sarkmış bulunuyordu.
Beden duvarlarının altındaki tabanlar ise, bazı yerlerde de zemindeki toprak dolgu etkisiyle çürümüş ve bunun neticesi olarak tabana dayanan direkler de oturarak, döşemede, duvarlarda çöküntü ve yükselmeler meydana gelmiştir. Konsol çalışan ve binanın bütün köşe yükünü taşımakta olan tabanlardan biri ise önemli şekilde çatlamıştır. Diğer taraftan beden duvarlarının arkasını teşkil eden direklerden bilhassa kubbeyi tutan ikisi çürümüş ve bu yüzden meydana gelen çöküntü etkisiyle müzeyyen (süslü) dolap kapaklan, lambriler kırılmış ve döşeme de meyletmişti.
Döşeme kaplamasının bir kısmı her ne kadar eski geniş kalaslarını muhafaza etmekte ise de, büyük satıh sonradan ince, adi tahtalarla kaplanmış. Bunlar fazla çürük olup, söküldükten sonra tekrar döşemelerine imkân yoktu.
Dış kaplama, yer yer orijinal örnekler ihtiva etmekle beraber esas itibariyle muhtelif devirlerde pek itinasızca, kısmen yalı baskısı olarak, kısmen de lambalı? tahtalarla yapılmıştı. Bunlar da çok çürümüş olduklarından parçalanmadan sökülmelerine olanak yoktu.
Salonun merkezindeki mermer havuz, eski resimlerinde görülen kapak kubbeyi tamamen kaybettiği gibi, altındaki duvarın çökmesi yüzünden ufkiyeti (yatay durumu) de bozulmuş, derzlerinden açılmıştı.
Zamanında ufak bir kiremit aktarılmasının ihmali yüzünden, senelerce içeri akan yağmur suları yalnız o nefis tavan tezyinatını harap etmekle kalmamış; aynı zamanda, çatı bağlamalarını, mertek ve kiremit altı tahtalarını da çürütmüştü.
Mevcut pencere çerçevelerinin hemen hepsi harap, camları kırılmış ve noksandı.
Bütün bunlardan başka binanın ufkiyetini (yatay durumu) kaybettiren şakuli (dikeyliği) çöküntülerden ayrı olarak bir de ufki açma görülüyordu.
Yukarıda özetlenen çok tehlikeli durum karşısında, maddi olanaksızlıklar göz önüne alınarak en acil tedbirler olarak aşağıdaki çalışmalar yapılmıştır:
a) Binayı, deniz etkisine dayanıklı, yük taşıyabilecek güçte sağlam bir duvara oturtmaya karar verdik. Bunun için de, bu kısmı askıya alarak, deniz cephesinde boydan boya uzanan moloz haline gelmiş alt duvarı sağlam temele kadar söküp yeniden ördük. Zamanla yıkılmış ve yerine tahta perde çekilmiş kısmı da temelden itibaren yeniden inşa ettik.
b) Yaptığımız araştırmalarda, esas inşaatta eliböğründe tabir edilen eğri ağaçlar kullanıldığını belirlediğimizden, direkleri söktük; duvarların yapılışında bıraktığımız kademeye, beden duvarlarından gelen yükleri alacak noktalarda eliböğründeleri oturttuk ve bunları deniz etkisine karşı izole ettik.
c) Pek fena durumdaki tabanlardan ikisi değiştirildi. Bunlardan biri konsol olarak çalışmakta idi. Fazla çürümüş olan bir diğeri maalesef maddi sorunlar yüzünden ele alınamadı."
1974 sonbaharında Amucazade yalısında aldığımız notlar: Divanhane'nin -cadde girişine göre- sağ gerisindeki, iki katlı ahşap binanın aslı, Divanhane ile birlikte yapılmış; ancak, yüz yıl kadar önce esaslı tamir ve değişiklik görmüş. Güneyde basit bir kapı girişine karşılık, kuzeyden (mermer basamaklar üzerinde, mermer kaideli dört ahşap sütunu bulunan) etkili bir kapıdan giriliyor. Bu bölümün küçük, metruk bahçesi ortasında, Divanhane'nin ortasındaki ile aynı üslupta pek zarif bir mermer havuz var; fakat göbek fıskiyesi kırılmış.
Yalının mimari biçimi nedir?
"Bu Meşruta Yalı, aşıboyalı rengi nedeniyle, Kırmızı Yalı diye de anılır, Köprülü Yalısı da denilir. Bugüne yalnız selamlık bölümünün kabul salonu (Divanhane) kalmıştır.
Tavan Rölevesi: Şimdiye kadar bu yalının daha çok süslemeleri üzerinde durulmuştur. Oysa planın eyvanlı şekli ile ve bunun cephelere intikali ile çok daha dikkate değer bir mimarisi vardır.
Divanhane'de havuzlu orta mekana açılan üç eyvan, üçlü yonca yaprağı çizimli bir plan gözlenmektedir. Her biri döşemeden bir kademe ile yükselen eyvan girintileri üç taraftan sedirler ve pencerelerle kuşatılmıştır.
Türk mimarisinde görülen Orta Asya kaynaklı eyvanlı plan kompozisyonu Anadolu 'dan girip Bursa 'dan geçerek Boğaziçi'nde de görülen bu düzenleme böylece tarih içinden ve çok eski bir geçmişten geliyor, bu nedenle de önem arz ediyor. Salona bir taşlıktan geçilerek, geniş kapıdan girilmekte idi.
Girişin sağ ve solunda yerli dolapları ve solda baş odaya geçit veren ikinci bir kapısı vardı. Bu planın esas tüm şekli ile harem ve müştemilat yapılan restitüsyon durum planında belirtilmiş bulunuyor.
Fasadlar ise geleneği aşan bir yeni görüntü arz etmektedir. Bir kere dikey sıra pencereler yatay şerit pencere şekline dönüşmüştür ve pencere tepeleri dolu bırakılmıştır. Böylece hem denize çepe çevre açılmış salon, hem yakıcı öğle güneşine kapalı tutulmuş olmakladır. Bu aynı zamanda doluluk-boşluk uygulaması ile cephelerde bir kontrast sanat uygulaması da olmaktadır, sonra da cephe kaplamasında yalı baskısının yerini alan lambalı ve dikeypasah arkatürler ile fasadı tek düzeliğe dikey çizgileri ile zıddına bir güzellik (kontrast) oluşturuyor.
Dış mimarinin bu sadeliğe karşın iç mimaride, birazda fazla yüklü, çiçekli zengin ve rengin süsleme sanatına yer verilmiştir. Bu da Türk mimarisinin esas espiri ve ilkesine uygun düşmüştür. Burada G.Fossati (1809-1883) nin, İstanbul'da iken, yaptığı bir tasarımında yabancılaştırma ve çizim hataları ile yalı salonunun karakteri değişik bir biçime sokulmuştur. XVII. yüzyıl sonunun bu fasadındaki pencere tipini ancak XX.yüzyıl modern batı mimarlarının yapıtlarında bulabilirsiniz. Klasik Türk sahil mimarisinin bize kalan bu yadigârı Türk sivil mimarisinin emsalsiz bir örneğidir. Çevresine ve fonksiyonuna göre malzeme ve form uygulayan bir mimari; asıl sanat işte budur.
Bu sahil evi Wrigbl'in (Amerikalı mimar) yapıtı Şelale evini (1936) hatırlatıyor; malzeme ve biçim farklı ama su üstüne çıkış espirisi aynı. Ne yazık Amucazade Hüseyin Paşa yalısının mimarını bilemiyoruz." Behçet Ünsal (Kaynak: Orhan Erdenen "Boğaziçi Sahilhaneleri")