Bir yapının, altındaki zeminin hareketi veya sıkışması dolayısı ile aşağı doğru hareketidir. Bina oturması, yapının çeşitli bölümlerindeki oturmalar çok farklı olmadıkça tehlikeli olmaz.
Haliç çevresindeki Bulgar Kilisesi’nin bahçesinde oluşan oturmalar.
Bina oturması nedir?
Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden Altay Birand’ın “Temel zemin etkileşmesi; oturma ve yapı hasarı” başlıklı makalesine göre; bina temellerindeki yapı-zemin etkileşmesinde göz önüne alınması gereken bir olay zeminin oturma karakteridir.
Organik zeminlerin varlığı dışında yapı hasarında genelde etkin olan oturma, elastik oturma ve konsolidasyon oturması olarak iki bileşenden oluşur. Elastik oturma, ani oturma olarak da tanımlanır ve yapım süresince yapı yükü zemine intikal ederken oluşur. Konsolidasyon oturması ise, tamamlanması uzun zaman alan bir süreçtir. Yapıda yapısal hasar oluşturan oturma, bu iki elemanın toplamından meydana gelir. Özellikle ön yüklenmeye maruz kalmış zeminlerde elastik oturma, toplam oturmanın önemli bir kısmını kapsar. Bu nedenle her iki oturma bileşeninin büyüklüğünün saptanması yapının rijitliğine ek olarak önem taşır.
İstanbul’da bina oturması en çok hangi bölgelerde görülmektedir?
Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Uygulamalı Yerbilimleri dergisinin 2’inci sayısında (Ekim-Kasım 2009) yer alan “İstanbul’un Avrupa yakasındaki zemin ve kaya koşullarının bina temellerine etkisi” başlıklı makaleye göre;
İstanbul’un Avrupa yakasında zemin oturmasından dolayı Avcılar, Esenyurt, Halkalı gibi alanlarda şakülünden sapmış binalar bulunmaktadır. Bu alanlarda binaların şakülünden sapmasında bina temellerinde Güngören formasyonuna ait litolojilerin bulunması ile ilişkilidir. Güngören formasyonun çok kısa mesafelerde yanal ve düşey olarak kil, silt ve ince kum birimlerine geçmesi farklı oturmalara neden olmaktadır. Bu farklı oturmalara bağlı olarak da binalarda şakülünden sapmalar gözlenmektedir. Bina temelleri oturması olayında yaşanan kuraklık olayları da etkili olmaktadır.
Örneğin İstanbul da 2007 yılın kurak geçmesi ile bazı bina temellerinde oturmalar gözlenmiştir. Bu olay, kurak dönemde yeraltı su seviyesinin daha alt kotlara inmesi ile zeminin fiziksel ve mekanik özelliklelerinin değişmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Zeminlerde yetersiz taşıma gücü değerleri ve oturma miktarlarının aşılması Kuvaterner yaşlı akarsu ve haliç çökelleri içerisinde yer almaktadır. İstanbul’daki vadilerde yer alan Kuvaterner çökelleri genel olarak akarsu ve haliç orijinli olmak üzere iki grup içinde değerlendirilebilir. Akarsu kökenli çökeller daha ziyade sarı kahverenkli, orta sıkı (ortalama N< 25) kum ve düşük plastisiteli (CL), aşırı konsolide (su içerikleri Plastik limit düzeyinde), katı – çok katı killerden oluşmaktadır. Akarsu çökellerinde taşıma gücü sorunu ve sıvılaşma sorunu bulunmaktadır (Gözübol, 1997; Polat, 2003). İstanbul’un eski yerleşim birimleri olan Haliç çevresinde, özellikle Galata ve Atatürk köprüleri arasındaki sahilde bina temellerinde dolgu ve haliç çökellerinin varlığından dolayı oturmalar gözlenmektedir. Bölgede yapılan sondajlar dolgu kalınlığının yaklaşık 30 metre, aynı şekilde haliç çökellerinin de 35 metre dolayında olduğunu göstermektedir (Şekil 14). Bu dolgular İstanbul’un yerleşme tarihi boyunca bir kısmı çukur alanların eski temel hafriyatı artıkları ile doldurulması veya deprem, yangınlar sonucu yıkılan eski yapıların yerine yenisinin yapılması oluşmuştur. Ancak, deprem kayıtları dolgu alanlarında yapılan binaların ciddi zarar gördüğünü göstermektedir. Nitekim dolgu zemin üzerine inşa edilen tek katlı Kapalıçarşı’nın 1894 depreminde tavanı çökerek tamamen yıkılmış ve sonra tekrar yapılmıştır (Sayar ve Sayar, 1962). Diğer taraftan dolgu ve güncel haliç çökelleri üzerine inşaa edilen Unkapanı’ndaki tarihi çeşmenin 180 cm çöktüğü tespit edilmiştir (Peynircioğlu, 1961).
Suni dolguların heterojen karakterleri, haliç çökellerinin kayma mukavemetlerinin (c=0.1-0.4 kg/cm²) çok düşük olması ve bu tabakaların altında yer alan ana kayanın 200 - 400 gibi dik bir eğimle Haliç’e Doğru dalması Haliç kıyılarında ciddi stabilite problemlerine yol açmaktadır.
Ayrıca Haliç kıyılarında çok yumuşak ve kalın dolgu tabakaları bulunması nedeniyle bu kesimlerde yapılan ve taban basınçları çok küçük olan binalarda dahi büyük oturmalar, dönmeler meydana gelmektedir (Toğrol, 1986). Bununla birlikte, Haliç sahilindeki dolgu zeminlerin ağırlıkları nedeni ile yavaş yavaş oturduğu, yan yana duran bazı eski binaların birbirinden ayrıldığı veya düşey durumlarını kaybettiği gözlenmiştir. Bu duruma, Haliç bölgesinde açılan keson kuyulardan aşırı miktarda yeraltı suyu çekimi de etken olmaktadır. Bu olay sonucu yeraltı su seviyesi alçalmakta ve alçalmaya bağlı olarak da oturma olayları ortaya çıkmaktadır (Şekil 15).
Ayamama deresinin Marmara sahiline yakın kesimlerindeki Haliç çökellerinde, Standart Penetrasyon (SPT) sayıları 4 – 24 arasında değişen ve kalınlığı ortalama 7 metre kadar olan sıkıştırılmamış dolgu malzemesinin altında SPT sayıları 2 – 5 arasında değişen, bol fosilli, siyah kahverengimsi bataklık kili bulunmaktadır. Yapılan sondajlarda, 15 metre derinlikten itibaren, taşıma gücü yüksek olan, Bakırköy formasyonuna ait, ana kaya özelliğinde olan, kil ara katkılı kireçtaşı düzeyleri yer almaktadır.