İstanbul Üsküdar’daki Selanikliler Mezarlığı… Bülbülderesi Mezarlığı, daha çok Selanik göçmeni ve İzmir kökenli; ‘Sabetayist’ olduğu iddia edilen ailelere mensup kimselerin defnedildiği mezarlık bölümü ile bilinmektedir. Bülbülderesi Mezarlığı’nda Üsküdarlı Müslümanların da mezarları bulunmaktadır.
Bülbülderesi Mezarlığı, Üsküdar, İstanbul...
Bülbülderesi Mezarlığı nerededir?
İstanbul’un Anadolu yakasındaki ilçesi Üsküdar’da yer alan Bülbülderesi Mezarlığı, Bülbüldere mevkiinde Fevziye Camiinin hemen yanından başlayarak Selamsız Tepesi'ne kadar uzanır. Fevziye Camii'nin 1883 tarihinde kuruluşundan sonra iki kısma ayrılan mezarlığın, ikinci kısmını Selanikliler gömülmeye başladığından Selanikliler Mezarlığı diye adlandırılmaktadır.
Bülbülderesi Mezarlığı’nın özellikleri nelerdir?
Bülbülderesi İstanbul’da, Karakaşlar cemaatinin defnedildiği mezarlıktır. Selaniklilerin çoğunlukta olduğu bilinmektedir. Üsküdar’da Selmanı Pak Caddesi ile Selanikliler sokağı arasında yer almaktadır. Sabetaistlerin mezarlığı olarak da zikredilmektedir. Bülbül deresi mezarlığında az sayıda da olsa bazı Kapancıların yer aldığı belirtiliyor. Mezarlıkta yatanlar arasında Atatürk'ün ilk öğretmeni Şemsi Efendi de bulunmaktadır. Çok eski mezar taşlarının bulunduğu mezarlıkta, her mezar taşının üzerinde bir kıta bulunmakta, medfunların çerçevelenmiş fotoğrafları da mezar başında yer almaktadır. Bazı mezar taşlarında "Sakladım söylemedim; derdimi gizli tuttum, uyuttum" ibaresi bulunur.
Bülbülderesi mezarlığının toplam 4 kapısı var.
Bir tanesi deniz tarafına bakıyor. Bu kapı devamlı koruma altında. Giriş çıkışlar kontrollü. Fevziye Hatun Camiinin hemen sağ tarafinda biraz içeride yer alıyor. Ana giriş burası. Girişin hemen sağında Müslüman mezarları göze çarpıyor. Ancak toprak patika yolu takip ettiğiniz zaman az ileride Sabetaycı mezarları başlıyor.
İkinci giriş ise, Selanikliler Sokağı'nın yokuşunda, az ileride hemen viraj baslangıcı olan yerde solda. Bu kapı ise saat 16:00 gibi kapatılıyor. Bu girişten araba ile giriş yapılabiliyor. Daha doğrusu, vasıta ile girilebilecek tek giriş burası. Girişte sağ ve solda Müslüman ve Sabetaycı mezarları yer alıyor. Ama genelde Sabetaycı. Buradan girişle yol sağa kıvrılıyor ve az ileride de Sabetaycı mezarları tüm ihtişamlarıyla yerlerini alıyorlar. Solda ise sinagog görevi gören o meşhur derme çatma kulübe var.
Üçüncü giriş ise, küçük bir kapıdan. Burası ne hikmetse devamlı kapalı ve kilitli. Burası mezarlığın Selanikliler Sokağı’na bakan yönünde degil de, diğer yönde; bir baska deyişle parkın içinden ilerlediğinizde önünüze çıkan ilk sokaktan sağa saptığınızda göreceksiniz. (Oto tamircisinin hemen yanında) Bu kapı, direkt olarak Sabetaycı mezarlara açılıyor.
Dördüncü giriş ise, biraz tepede. Buraya hem 3. kapının oradaki sokağı izleyerek; hem de diğer yönden (Selanikliler Sokağından) gelebilirsiniz. Ancak her iki ihtimalde de yokuş tırmanmanız şart. Bu kapıdan da eskiden vasıtayla giriş yapılabiliyormuş ancak şimdi kullanılmıyor ve 24 saat kapalı. Kapıdan içeri baktığınızda, görüş mesafesinin iyi olduğu zamanlarda az ileride Osman Nevres'in (Hasan Tahsin) mezarını görebilirsiniz. Ancak kendisi orada değilmiş. Gerçek mezarı İzmir’deymiş. Kapının en önünde ise şimdilik "Eralp" ailesi yatmakta. Bu kapınin girişinin sağ tarafında eskiden metruk ufak bir kulübe vardı. Şimdilerde ise, orayı düzenlemişler. Üstüne de bir taş yazmışlar: "Bülbülderesi Mezarligi Koruma Derneği"(!) (Kaynak: sabetaysevi.blogspot.com)
Bülbülderesi Mezarlığı’nda kimler yatıyor?
Azra Erhat orada, Yusuf Atılgan orada, "İzmir'de Yunana ilk kurşunu atan" Hasan Tahsin de orada... Meşrutiyette ve Cumhuriyette sanatta, sinemada, basında (Selanik-İzmir Yeni Asır-Sabah), tekstilde, tütün ticaretinde, külliyen ithalatta başı çeken ünlü aileler de orada;İpekçiler, Dilberler, Bezmenler... Mısırlı, Bilgin, Kaptana, (Katibi Umumi Mithat Şükrü) Bleda, Boran, İrişik, (Elçin-Ergin) Telci, İnsel, Ogan, Somay, Duhani, Öğütmen, Kapancı ailelerinin yedi ceddi bu mezarlıkta uyuyor.
Mezartaşlarının hemen hemen hepsi resimli. Kahverengi-beyaz sepya fotoğrafların çoğunda "Foto Osman Hasan" imzası okunuyor. 1930-1950 yılları arasında çok misafir kabul etmiş bir mezarlık bu. Şimdilerde ayda yılda bir gömüleni var.
Selanik'ten, Şam'dan, İzmir'den, Mısır'dan, gelip de orta hallileri Selamsız, Fıstıkağacı, Bağlarbaşı gibi Üsküdar'ın iç semtlerini mesken tutan, zenginleri ise, Bakırköy, Nişantaşı, Teşvikiye'de takılan "Dönmeler"e ait özel bir mezarlık bu. Kitabeti de hitabeti de farklı, "fatiha" talep etmeyen, şekli şemali bir olmayan, "fotoğraflı" bu mezarlıkta halen tükenmiş bir tarikatin 300 yıllık tarihi uyuyor.
Selanik mezarlığına Şeyh Mahmud Hüdai hazretlerinin müridi, 1627 tarihli "Asadar Baba" yatırına selam verilerek giriliyor. Mezarlığın altından yukarı doğru tırmanan yokuşun adı da Selanikliler sokağı.
Mezartaşlarının çoğunda ortak şu "itiraf" var: "Sakladım, söylemedim derdimi, gizli uyuttum..." Ve kitabeleri genellikle "Ey zair (ziyaretçi) ben Selanikli falanca..." şeklinde başlıyor. Kimilerinde ölünün mesleğini temsil eden semboller kazınmış: Gemi çapası, berber makası, pergel, makas (Terzi Ayşe Hanım 1953)... kimilerine ise, kelebek, pancar, buhurdanlık, kırlangıç, yılan motifleri işlenmiş. Bir tanesi var ki, sigara paketi şeklinde:
Dumanla karışık nefesin / Bırakamadın sanki sevgilin / Şimdi artık yanında dostun sigara senin / Nur içinde yat sevgili Güzekin.
Bir başka mezartaşından ise, Selaniklilerin kültür düzeyini, ticari hedeflerini, aile ideallerini gösteren acıklı bir roman gizli (aynen aktarıyoruz):
"Hayatım birçok hastalıkların ıztırabına göğüs gererek mütemadi çalışmakla geçti. İngiliz, Fransız, Alman lisanlarını edebiyatına vakıf olarak öğrendim. Mancester'de büyük babamızdan tevarüs ettiğimiz ticari mevkii pek az zaman sonra kardeşim Nuri'ye terk ettim. Muvaffakiyatımın varisi hakikisi olan Nuri ailemi yükseltti. Ben 22 yaşında Selanik topraklarında gömüldüm. Şimdi kemiklerim bile kalmadı. İsmimi yad için Nuri'nin mezarına resmimi koydular. Babam kardeşlerim Hüsnü ve Nuri'nin kemiklerini benim de resmimi sinesinde taşıyor."
Mezarlıkta zifaf!
20 yaşında yaşama veda etmiş bir genç kızın (Rabia Zafer Göksu 1921-1942) hislerine yakınları (muhtemelen annesi) şöyle tercüman olmuş:
"Zafer işte budur... / Gelinlik çağıma yakışsın diye / Bu taştan çelengi ördüğüm için /Gözünüz yaşlarla beni yadedin / Zifafı burada gördüğüm için / Anneme uğrayın size okutsun / Bir kitap yazıldı öldüğüm için..."
Bugüne kadar Türk sandığımız bir kahraman(!) da meğer bir "Dönme"ymiş... Buyrun: "İzmir'de işgalci düşmana ilk kurşun atan hürriyet kahramanı mukaddes şehit gazeteci Osman Nevres (HasanTahsin Recep) 1888-1919"...
Bazı mezarlar heykel güzelliğinde, bazıları çok pahalı, mesela 12 yıl önce gömülen Osman Yümnü Mısırlı'nın (1929-1989) mezarı. "Muharrir Selanikli Tevfik" (1871-1955) bütçesine göre daha makul bir istirahatgahta.Yazgan ailesi, Atamanlar yukarılarda, asırdide sedirlerin altındalar. Karanfil ailesi, Hatice Atiye-Suzi Bleda, Jale Dilber (1913-1987) hiç yıkılmayacak zannıyla yapılmış şık mezarlarında komşuluk ediyorlar... Merpenlerin başında "Sönmüş Manolya Saliha Nedret", Ferdi Nihat (1917-1913),Atatürler, Birenler, Ülgerler, İşmenler, İdemenler... Karadenizin derinliğinde kaybolan Millet vapuru süvarisi Besim Kaptan da (2.12.1936) orada yatıyor...
Kimdir bu Dönmeler? Ne kadar Yahudi ne kadar Müslüman bir cemaat bu? Duaları, ibadetleri, inanışları nedir? Bu sır, bu gizlik, bu esrarengiz hava niye? 17. asırdan itibaren, bilhassa İzmir ve Selanik'te yaşayan, Müslüman adı ve kıyafetiyle dolaşan "gizli Müslüman-Yahudi cemaati" üyelerine, Osmanlı Türkleri tarafından, din değiştirdiklerini başlarına kakmak için "Dönme" denmiş. Bu lafı lisanına yakıştıramayanlar ise, nezaket kasdı ile onlara "avdeti"derlermiş. Bu da 'dönme' demek...
Sabetay Sevi kimdir?
İzmir’li yahudi Sabetay Sevi, 1648’de, 22 yaşındayken kendisinin Tevrat’ta bahsi geçen son peygamber Mesih olduğunu ilan ediyor. Yaklaşmakta olan 1666 yılının da şeytanın sayısı olarak bilinmesi ve bu yılda Deccal’ın dünyaya ineceği ve Mesih’in Deccal’ı öldüreceği inancı ile birleşince bu öğreti, o dönem tüm dünyada yüzbinlerce Hristyan ve Yahudiyi sarsıyor ve kitleler halinde mürit topluyor. Yahudi dünyasını ikiye bölen, bir çok yahudi din adamının nefret ettiği ve sultana da şikayet ettiği Sabetay, önce hapsediliyor. Etkisi yine de bitirilemeyince, sultan tarafından müslüman olmaya zorlanıyor. Kendisine, eğer müslüman olmayı kabul etmezse idam edileceği bildiriliyor. Sabetay Sevi “takiyye” yaparak kelime-i şehadet getiriyor ve müslüman oluyor.
Haber yayılınca, çoğu mürit eski ortodoks inancına ve ritüellerine geri dönüyor. Fakat bazı aileler, “Mesih”e bağlılığını sürdürüyor ve görünürde Müslüman, aslında Sebataycı-Yahudi bir yaşam tarzını benimsiyor. “Dönmeler” olarak da adlandırılmışlar sonradan.
İşte Bülbülderesi Mezarlığı, Sabetay Sevi’nin hapislik sonrası kutsadığı şehir Selanik’te yaşayan bu cemaatin 1924’teki mübadele ile Türkiye’ye gönderilmesinden sonra yoğun olarak yerleştikleri bir bölgede yer alıyor, yani Üsküdar’da. (Kaynak: http://nigrablog.tumblr.com)
Önerilen Bağlantılar : Anneler günü konut kampanyaları