Üsküdar’da bir semt. Doğancılar Semti, Aziz Mahmut Hüdayi, Salacak ve Ahmediye Mahalleleri’nin kesişim kümesi kabul edilebilir. Doğancılar, aynı adlı parkı, Paşakapısı Cezaevi, Müsahipzade Celal Sahnesi ile bilinir. Doğancılar Semti, tarihte av yapılan bir tepe olması sebebiyle Osmanlı köşkleri ve saraylarına ev sahipliği yapmıştır.
Doğancılar Semti, Üsküdar, İstanbul...
Doğancılar Semti nerede?
İstanbul’un Anadolu yakasındaki Üsküdar İlçesi’nin semtidir. Doğancılar, Üsküdar’dan Kadıköy’e giden ve üzerinde Karacaahmet Mezarlığı bulunan Doğancılar Caddesi üzerine kuruludur. Doğancılar Caddesi, Tunusbağı Caddesi ile Bağlarbaşı ve Zeynep Kamil Caddesi’nden Kadıköy’e giden Nuh Kuyusu Caddesi’ne bağlanır.
Doğancılar Semti, Aziz Mahmut Hüdayi, Salacak ve Ahmediye Mahalleleri’nin kesişim noktasında yer almaktadır. Adını bu semtten alan Doğancılar Parkı isimli tarihi bir de park vardır. Doğancılar Karakolu, Paşakapısı Cezaevi ve Müsahipzade Celal Sahnesi bu semtte bulunmaktadır.
Doğancılar Semti’nin tarihi önemi nedir?
Doğancılar, ilk uçan Türk Hezarfen Ahmet Çelebi’nin 1630 yılında Galata Kulesi’nden gerçekleştirdiği uçuşun sonunda Üsküdar’da yere inmeyi başardığı noktadır.
Üsküdar Belediyesi tarafından düzenlenen Uluslararası Üsküdar Katibim Kültür ve Sanat Şenliği’nde temsili olarak canlandırılmıştır.
Hezarfen Ahmet Çelebi, Doğancılar’da bulunan şu an Doğancılar Parkı olarak kullanılan bölgeye iniş yapmıştır.
Doğancılar’ın tarihçesi nedir?
Osmanlı döneminde Orhan Gazi zamanında Kocaeli Yarımadası, Büyük ve Küçük Çamlıca'dan Doğancılar'a kadar uzanan bölge, Osmanlı Türkleri'nin egemenliği altına yaklaşık 1348'de girmiş ve daha sonra Yıldırım Bayezid, Güzelcehisar'ı (Anadoluhisarı) yaptırınca, Osmanlı padişahlarının Rumeli'ye geçişlerinde Üsküdar - Güzelcehisar istikametini kullanmaları, askerî güvenlik ve ulaşım kolaylığı da sağladığından adeta bir gelenek haline gelmiştir.
Doğancılar Semti’nde bulunan tarihi eserler hangileridir?
DOĞANCILAR SARAYI: Üsküdar'da bu ismi taşıyan semtte, padişahlara mahsus bir saraydı. Bizzat sefere çıkmayan hükümdarların, sefere çıkan orduyu şehir dışından uğurlaması eski bir devlet an'anesi idi. Ordu batıya hareket ediyorsa Davutpaşa Sarayı'ndan, bir doğu seferine gidiyorsa Doğancılar Meydanı'ndaki bu saraydan uğurlanırdı. Bu uğurlamanın Haydarpaşa Sahrası'ndan da yapıldığı olurdu. Sefere çıkan serdarın otağı bu meydana kurulurdu. Son hazırlıkların tamamlanması için serdar-ı ekremin burada bazen 25-30 gün kaldığı olurdu. Serdar otağının sökülmesi ve vezirlik tuğlarının ikinci konak yerine doğru yola çıkarılması ile ordunun seferi yürüyüşü başlamış olurdu. Doğancılar Sarayı ismini, bulduğu meydandan, meydan da adını Doğancıbaşı Hasan Paşa'dan almıştır. Çakırcıbaşı da denilen Hasan Paşa, 966 (1558-59) tarihinde Mimar Sinan'a bir cami yaptırmış ve Hasan Paşa'nın rütbesi de meydana isim olarak verilmiştir. Bu semtte yapılan ilk eser bu camidir. Meydan ve civarı bu tarihten sonra iskân edilmeğe başlanmıştır. Meydanın daha evvel hangi adla anıldığı belli değildir. Doğancılar Sarayı'nın camiin yapılmasından sonra inşa edildiği sanılmaktadır. Üsküdar Sarayı, 958 (1551)'de Kanunî tarafından Mimar Sinan'a yaptırıldığına göre bu sarayın da bu kıymetli Türk mimarı tarafından yapıldığı söylenebilir. Padişahların yaz aylarında Üsküdar Sarayı'na geldiklerinde Doğancılar Sarayı'nın da Paşakapısı olarak kullanıldığı sanılmaktadır.
Doğancılar Sarayı, bu meydanın batı tarafında, eski Üsküdar Mutasarrışığı binasının yerinde idi. Tam yeri, şimdiki Üsküdar Kaymakamlığı binası ile Nasuhî Camii arasındaki saha idi. Bugün yerinde apartmanlar ve SSK Dispanseri bulunmaktadır. Burası, Üsküdar'ın büyük bir bölümünü, Topkapı Sarayı'nı, Galata ve Tophane taraşarını rahatlıkla görebilecek bir yüksekliktedir. 'İstanbul cevelânları'na 1630 tarihlerinde başlayan Evliya Çelebi, bu sarayın Doğancılar Mesiresi'nin yanında bulunduğunu ifade etmekte ve "Padişahlar Üsküdar'a göçtüklerinde cümle Doğancılar buraya göçerler" dedikten sonra "bir azim kârhanedir" demektedir. Bu ifadeden, doğancıların doğan ve emsali kuşları yetiştirdikleri ve terbiye ettikleri hanlardan birinin de Doğancılar'da bulunduğu anlaşılmaktadır. Hangi tarihte yok olduğu bilinmeyen Doğancılar Sarayı'nın yerine Sultan Abdülmecit devrinde (1839-1861) Üsküdar Mutasarrıflığı binası yapılmıştır. Doğancılar Parkı tanzim edilinceye kadar meydan Üsküdar'ın en büyük pazar yeri idi. Asırlardan beri Cuma Pazarı burada kurulurdu. Daha evvel de pazarın Mihrimah Sultan Camii yanında kurulduğu bilinmektedir. Bayram yeri de keza bu meydanda tanzim edilirdi.
DOĞANCILAR MEYDANI KUYULARI: Doğancılar Meydanı'nda iki ve Doğancılar Caddesi'nde bir olmak üzere burada üç kuyu bulunuyordu. Doğancılar Meydanı'nda olan kuyulardan biri muattal, diğeri ise mamur idi. Her üçünün de bânileri ve yapılış tarihleri belli değildir.
ETHEM PAŞA KUYUSU: Kuyu, İbrahim Ağa Yolu üzerinde, Miskinler Tekkesi sahası içinde ve Büyük İsa Ağa Çeşmesi'nin sol gerisindedir. Mermer bilezi- ğinde şu kitabe vardır: Sâhibu'l-hayratdan esbak kapudan-ı Müteveffî devletlû Mehmed Ali Paşa'nın Mahdumu Şehriyârî Damad Edhem Paşa'nın hayratıdır. 1303 (1885) Kuyunun bânisi Mehmet Ethem Paşa, Kaptanı derya Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olup 1266 (1850)'de mirliva olarak Harbiye Mektebi'ne girdi. 1273 Şevvalinde (Haziran 1857) ReŞa Sultan ile evlendirildi ve ferik oldu. Sonra bir takım memuriyetlerde bulundu. 3 Cemaziyelevvel 1303 (7 Şubat 1886) tarihinde, iki seneden beri yatalak olduğu halde, Üsküdar'da Doğancılar'daki konağında vefat etti. Kabri, İstanbul'da, Divanyolu'nda Sultan Mahmut Türbesi haziresindedir. Vefatında 55 yaşında idi. Yanında, altı yaşında ve 1305 tarihinde vefat eden oğlu Mehmet Ali Bey gömülüdür. Ethem Paşa'nın eşi ReŞa Sultan 12 yaşında iken evlendirildi ve hiç mesut olmadı. 20 Muharrem 1297 (4 Ocak 1880) tarihinde, kocası ndan altı sene evvel ve 40 yaşında olduğu halde vefat etti. Kabri, Eminönü'nde Yenicami Türbesi'ndedir. Çapkın mizaçlı olan Paşa, ikinci defa evlendi ve Doğancılar'daki konağına çekildi. Ethem Paşa'nın babası Mehmet Ali Paşa'nın ilk eşi Nûr-i Kevser Hanım ile Ethem Paşa'nın öz annesi aynı yıl 1304 (1886)'da vefat etmiş ve Ethem Paşa Kuyusu'nun biraz ilerisine gömülmüşlerdir. Oğlunun vefatını gören bu hüzünlü anne, ondan hemen sonra vefat etmiştir.
HACI AHMET PAŞA SARAYI: Mimar Sinan yapısı olduğu tahmin edilen bu saray, Doğancılar Camii'nin kuzeyinde ve bugünkü Üsküdar İtfaiyesi'nin bulunduğu yerde idi. Evliya Çelebi, bu saraydan "Doğancılar yakınında Hacı Paşa Sarayı" diye söz eder. Saray ve bahçesinin yanında, sonradan Ayşe Sultan'a intikal etmiş bulunan Rüstem Paşa Sarayı vardı. Bu iki sarayı birbirinden ayıran kesme taş ve ince tuğla hatıllı bir duvar parçası günümüze kadar gelebilmiştir. Bu iki sarayın etrafı Sümbülzâde Sokağı, Davutoğlu Sokağı ve Doğancılar Caddesi tarafından çevrilmişti. Hacı Ahmet Paşa Sarayı, Doğancılar Tepesi'nin yüksek bir yerinde bulunduğundan Boğaziçi, Haliç ve İstanbul'a bakan fevkalâde güzel bir manzarası vardı. Bahçesi, saraya göre seviye bakımından altta bulunduğundan ikisi arasına kesme taş bir istinat duvarı yapılmıştır ki bugün de mevcuttur. Sol taraftaki bir merpenden bu bahçeye inilmektedir. Doğancılar Caddesi'ne açılan ve bahçe kapısının üzerinde bulunduğu çıkmaz sokak bugün hâlâ Hacı Ahmet Paşa Çıkmazı adını taşımaktadır. Sarayın yerine XIX. yüzyıl sonlarında Safvet Paşa Tekkesi kurulmuş ve daha sonra da 1940 tarihlerinde Üsküdar İtfaiyesi binası yapılmış ve alt bahçe de İstanbul Belediyesi'ne ait atlı çöp arabalarına tahsis edilmiştir. Hacı Ahmet Paşa Türbesi, hamamı ve mescidi bahislerine bakınız. Ahmet Paşa'nın, ismi bilinmeyen mevkufatçı oğlu 1062 (1652) senesi başlarında İstanbul'dan sürülmüştü. Naimâ Tarihi'nde: "Paşazâde, Hacı Paşa oğludur ki, Üsküdar'da saray gibi miras kalmış bir hanesi vardır, havuz şadırvan, renkli mermer ve acaip yapılışlı ve fevkalâde sanatkârane idi" demekte ve "miras yedi sefihler kaidesince baştan başa israfata sarf eyledikten" sonra "İstanbul'a gelüb kötü hale düşmüşken Musahib Hoca Reyhan Ağa ile eskiden hukuku olmağla mevkufatçı oluvermiş idi."
KOCA MEHMET PAŞA SARAYI: Sarayın Doğancılar Camii civarında olduğu sanılmaktadır. Evliya Çelebi, Koca Mehmet Paşa'nın Kanunî devri vezirlerinden olduğunu ve sarayının Üsküdar'ın en görkemli yapılarından biri bulunduğunu beyan eder. Hadîka yazarı ise: "Çakırcıbaşı Camii mihrabı önünde Sultan III. Mehmet Han vüzerasından Eğri Gazası'nda beraber bulunan Koca Mehmet Paşa medfundur." demektedir. Aynı yazar Vefeyât'ında da: "Vüzeradan iken 20 Muharrem 1007 (23 Ağustos 1598) tarihinde vefat etmiştir." der. Eğri Kalesi'nin muhasarası 24 Eylül 1596'da başlamış, 12 Ekim 1596'da fetihle son bulmuştur. Bu sefer sırasında ve 26 Ekim 1596 tarihinde meşhur Haç-Ova Meydan Muharebesi kazanılmıştır. Koca Mehmet Paşa bu seferden 22 ay sonra vefat etmiş ve Doğancılar Camii kıblesi önündeki mezarlığa gömülmüştür. Bu mezarlık 1920 tarihlerinde aynı caminin arka tarafına kaldırılmıştır. Paşa'nın şahidesi elan burada mevcuttur. Kabrin yanında Hanya Fatihi Hüseyin Paşa'nın mezarı vardı ki, bugün mevcut değildir. Hüseyin Paşa, Girit seferinden dönüp İstanbul'a geldiğinde 1088 (1677) tarihinde katl edilmiştir. Koca Mehmet Paşa'nın silindir şeklindeki şâhidesinin üzerindeki tarih 1010 (1601-2)'dir. Bir Sadaka Taşı biçiminde yapılan mezar taşının tepesinde, bozuk para koymak için oyulmuş bir çukurluk vardır. Buradan kabrin, vaktiyle yol kenarında bulunduğu anlaşılmaktadır.
İBRAHİM PAŞA KÖŞKÜ (ÜSKÜDAR ESKİ BELEDİYESİ BİNASI): Doğancılar Parkı karşısında, Belediyeönü Sokağı üzerindedir. 1984 yılında, Üsküdar çarşısındaki yeni belediye binasının yapılması üzerine terk edilmiştir. Bu sırada oldukça harap durumdaydı.
Üç katlı ahşap yapı, İbrahim Paşa'nın malı idi. Kendisi, 1912 tarihinde vefat etti. Kabri, Üsküdar'da, Hüdâyî Aziz Mahmud Efendi Camii hazîresindedir. Cami avlusu üst kapısının açıldığı, Hüdâyî Mahmut Sokağı'ndan gelindiğine göre, sol taraftaki ilk hazîrede muhteşem lâhdi vardır. Sancak şeklindeki şâhidesinde: "Müşiran-ı azam-ı saltanat-ı seniyyeden Manastı rlı Gazi İbrahim Paşa, 16 Kanunıevvel 1330" diye yazılıdır. İbahim Paşa'nın vefatından sonra köşkün kimlere intikal ettiği belli değildir. Büyük bir ihtimalle hayatta iken satmış olmalıdır. Çünkü oğlu Nurettin Paşa'nın pek gayrımenkulü olmamıştır. Nurettin Paşa, İstiklal Harbi sırasında, 9 Eylül 1922'de, İzmir'e ilk giren kumandanlarımızdan biridir. Kendisi, hayatını emekli maaşı ile devam ettirirken Kadıköy Hasanpaşa Mahallesi'nde eski adı Kızlarağası Çeşmesi Sokağı olan şimdiki Müverrih Ağa Sokağı üzerindeki 23 no'lu evinde vefat etti. Naşı vasiyeti hilafına Beylerbeyi Küplüce Mezarlığı'na defnedildi. Oyla İzmir'de bir cami avlusuna gömülmeyi vasiyet etmişti. Nurettin Paşa'nın vefatından sonra arkada eşi Nazmiye (Türe) Hanım ve iki kız çocuğu kalmıştır. Ayrıca Saliha (Güven) ve AŞfe (Akman) isminde iki kız kardeşi bulunuyordu. Eşi Nazmiye Hanım, 1951'de Bursa'da vefat etti ve oraya gömüldü. Kızı Semiha Hanım (doğ. 1896) Hüseyin Paşa ile evli olup 1950'de vefat etti. Diğer kızı Memduha Hanım (doğ. 1904) ise Eşref Alpdoğan Paşa ile evli idi. 1970'te vefat etti. Eşref Paşa ile eşinin mezarları da Nurettin Paşa'nın yanındadır. Bu güzel köşk, sonradan Üsküdar Belediyesi binası olmuştur. Köşk, Doğancılar Köşkü adı ile 1995 senesinde onarıma alınmıştır. İlk Üsküdar Belediyesi binası, eskiden ahşap olan Üsküdar Adliyesi karşısında idi. Sonradan Paşakapısı İlkokulu olan bu ahşap bina 1980 tarihinde terk edilerek yıktırılmıştır. Hemen yanında Paşakapısı Ceza Evi kapısı bulunmaktadır. İbrahim Paşa Köşkü, büyük ve dış görünüşü güzel bir yapıdır. Mermer merpenle çıkılan kapısının iki yanında, eski tarz iki beyaz fener asılırdı. Kapıdan, zemini mermer kaplı bir hole girilir. İki yanda odalar sıralanmıştır. İki taraşı merpenle ikinci katın sahanlığına, buradaki tek merpenle de üst kata çıkılır. İki taraşı merpenin altındaki kapıdan da büyük bir bahçeye çıkılmaktadır.
AK MEHMET PAŞA SARAYI: Sarayın Doğancılar Meydanı civarında olduğu sanılmaktadır. Evliya Çelebi, "Ak Mehmet Paşa Sarayı"nın Üsküdar'ın en görkemli yapılarından biri olduğunu belirtmiştir. Çelebi, Paşa'nın yakın dostu olup onun Azak Kalesi Muhafızlığı sırasında kendisine misaŞr olmuştur. Bu sırada Mehmet Paşa'nın azli vuku bulmuş ve beraberce bir çok yol meşakkatinden sonra Edirne'ye gelmişlerdir. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'ya yapılan müracaat üzerine Paşa: "Ak Mehmet Paşa bir müneccim adamdır. Varsın İstanbul'da bir zaman fal açıp, bakla salıp, talihini yoklayıp bir mansıp tedarik ede. Durmayıp İstanbul'daki sarayında usturlap ilmine mukayyet olsun" diyerek onu Edirne'den uzaklaştırmıştır. Sicilli Osmânî'ye göre, Mehmet Paşa Enderun'dan yetişmiş ve 1060 (1650)'de vezirlikle Şam valiliğine tayin olunmuştur. Ramazan 1065 (Temmuz 1655)'te Bağdat, sonra Trabzon ve Azak Muhafızı oldu. Yine aynı yazarın ifadesine göre Mehmet Paşa; "1075 Ramazan'ında (Mart 1665) Ankara valisi olduysa da hareketinden evvel Kefe'de vefat etmiştir." Oysa Paşa, 1077 Zilkadesinin onyedinci günü (11 Mayıs 1667) tarihinde Evliya Çelebi ile İstanbul'a gelmiştir. Çelebi burada 8 ay kaldıktan sonra "1078 senesi Recebinin onuncu günü (26 Aralık 1667) bütün ahbablar, Ak Mehmet Paşa ile vedalaşıp Girit gazasına" gitmiştir. Mehmet Paşa, Azak Kalesi burçları üzerinde, Don Nehri'ne karşı "bir teferrücgâh ve bir kasr-ı zîba" inşa ettirmiştir.
İZMİRLİ ALİ PAŞA TÜRBESİ: Türbe, Doğancılar'da Çakırcıbaşı Hasan Paşa Cami'inin kuzey tarafında olup, camiin son cemaat yerine bitişiktir. Ön tarafında, 1703 tarihli çeşmesi, sol tarafında ise Hacı Ahmet Paşa Türbesi vardır. Bu açık türbenin Çakırcı Hasan Paşa Camii ile beraber 1558 tarihinde yapılmış olduğu, son cemaat yeri ile olan kesme taş bağlantılarından anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi, Hacı Paşa'nın bir de darü'l-kurrasının bulunduğunu bildirmektedir. Bu mektebin, Ali Paşa Türbesi'nin yerinde veya üzerinde olduğu sanılmaktadır. Çelebi, bu darü'lkurradan dolayı Çakırcıbaşı Camii'ne "Hacı Paşa Mescidi" demektedir. Ali Paşa'nın 1133 (1721) tarihinde gömülmesi ile burasının türbe haline getirildiği, kendisinden evvel bu yere hiç bir kimsenin gömülmemesi ile sabittir. 1721 tarihinden evvel mektebin yıkılmış olabileceği de akla gelebilir. Türbenin, son cemaat yerine bakan yüzünde üç, Hacı Paşa Türbesi'ne bakan cephesinde dört, iki yanda ise sağda üç, solda iki penceresi vardır. Pencereler dökme demir şebekelidir. Tamamen kesme taştan yapılan duvarlarının üzeri harpuştalıdır. Türbe tarafındaki yüzüne bir kuş evi yapılmıştır. Dellak lâkabı ile anılan Ali Paşa, 1114 (1702) tarihinde sipahiler ağası olmuş ve sonra sadaret kethüdalığı görevine getirilmiştir. Vezirlikle yeniçeri ağası olan Ali Paşa, Belgrad, Tımaşvar ve Rumeli valiliklerinde bulunmuş ve daha sonra da Mısır, Erzurum ve Azak'a memur edilmiştir. Kandiye Muhafızlığı'ndan tekrar Mısır Valisi olmuşsa da 20 Ağustos 1720'de Boşnak Recep Paşa'nın Mısır Valiliği'ne atanması üzerine açıkta kalmıştır. Bu sırada, Ali Paşa'nın üzerinde kalan beylik alacaklarının tahsili için Kapucubaşı Hısım Mehmet Ağa Kahire'ye gönderilmişti. Mehmet Ağa, Ali Paşa'yı buradaki Yusuf Kulesi'ne hapsederek mal ve eşyasına el konmuş ve sonra da padişah fermanı ile Azepler Odabaşısı Acem İbrahim Ağa ile beraber idam edilerek kesik başları 29 Cemaziyelevvel 1133 (29 Mart 1721) tarihinde İstanbul'a getirilmiştir.
Önerilen Bağlantılar : Anneler günü konut kampanyaları