İstanbul’un Beyoğlu İçesi’nin Kılıçali Paşa Mahallesi sınırları içinde kalan Boğaz’a kıyısı olan bir semtidir. Tophane Semti, . Osmanlı döneminde İstanbul'un en eski sanayi bölgesidir.
Tophane, Beyoğlu, İstanbul
Tophane’nin tarihçesi nedir?
İstanbul’un Türkler tarafından fethinden önce Tophâne Semti’nin Galata’nın Ceneviz surlarının hemen dışındaki bir yer olarak, oturulmayan kırlık ve bahçelik bir bölge olduğu bazı kaynaklarda ifade edilirken kimi yazarlara göre de burası bir ormanlıktı. Bizans devrinde semt adının ‘’Metopon’’ olduğu kabul edilirken, daha yeni araştırmalar, yerinin güzel görünümünden dolayı ‘’Gümüş Şehir’’ (Argyropolis) olduğu tezini ortaya atmıştır.Bizans’ta burada çok eski bir Apollon Mabedi bulunduğu gibi,daha sonra Türklerin yaptıracağı kışlanın yerinde de,’’ Ste. Irene’’ veya ‘’Hadrien ve Natalie Kilisesi’’nin olduğu söylenmektedir.
Tophâne binaları ve kışlası 1955 – 1956 da yıktırıldıktan sonra Nusretiye Camii karşısına isabet eden bir yerde bir Bizans Kilisesi’ne ait olmasına ihtimal verilebilecek bazı temel izleri ve tuğla duvar parçalarının ortaya çıktığı görülmüştür.
Tophane adı nereden gelir?
Tophane Binası olan Tophane-i Amire, Fatih Sultan Mehmet zamanında top dökümü için inşa edilmiştir. Melling gravüründe kıyıda görünen Tophane Kışlası bugün yoktur. 1823'de Firuz Ağa Yangını'nda kışlalar yanmış, sonra yenilenmiştir. Bu yenileme sırasında Nusretiye Camisi de yapılmıştır. Tophane'deki eski askeri yapılardan en son ortadan kalkan, 1958'de yol genişletmesi nedeniyle, eski müşirlik binası ve Salı Pazarı'na dek uzanan sanayi kışlasıdır. Kışlalar sahasında bugün sadece 1848 tarihli saat kulesi ve Mecidiye Kasrı (1848-1849) kalmıştır.
Tophane’nin nüfus özellikleri nelerdir?
Tophane nüfusu önceleri çoğunlukla Rumlardan ve Ermenilerden oluşurken, yüzyılın başından itibaren limanda ve sanayi tesislerinde hamal olarak çalışmak için Anadolu'dan gelen Müslümanlar 6-7 Eylül Olayları sonrasındaki istimlâk hareketleri neticesinde semtte çoğunluk haline gelmişlerdir. Nüfus özellikle Siirt'in İkizbağlar(Tom) ve Bağtepe(Halenze) gibi köylerden gelen Araplarla artmış, ayrıca bu nüfusa Bitlis, Erzincan, Erzurum gibi illerden gelen göçmenler de katılmıştır. Semt halkı genel olarak muhafazakar eğilimlidir. Kadiriler Yokuşu'nda bulunan Kadirî Âsitânesi (Tekkesi) 1630 yılında kurulmuştur ve halen faaliyet göstermektedir.
Tophane’de düzenlenen kültürel etkinlikler nelerdir?
Tophane binası bugün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Kültür Merkezi olarak kullanılmaktadır. Her yıl mart ayının ilk haftası okulun kuruluş yıldönümü kutlamaları çerçevesinde geleneksel kıyafet balosuna da ev sahipliği yapmaktadır. Şu anda da nargilecileri ve Amerikan pazarıyla her gün birçok kişinin buraya uğramasını sağlamaktadır.
Tophane’ye ulaşım nasıl sağlanır?
Tophane’ye Taksim, Beşiktaş ve Eminönü yönünden karayolu ile ulaşıldığı gibi T1 tramvay hattı üzerinde Tophane istasyonu bulunmaktadır.
Tophane-i Amire Binası’nın özellikleri nelerdir?
Osmanlı Devleti'nde top, döküm ocakları adı verilen yerlerde icra edilirdi. Bu çalışmanın yapıldığı binalar yüksek duvarlı, kubbeli, kâgir ve fazla miktarda bacaya sahip mekânlardı. Ayrıca, top dökümü için zemine açılmış büyük çukurlar, erimiş maddenin taşınması için kullanılan künkler ve döküm esnasında çıkabilecek yangın tehlikesine karşı su sarnıçları vardı. İstanbul'da bulunan Tophâne-i Âmire binasında top dökümünden dolayı meydana gelen büyük alevlerin çıkarabileceği yangınları engellemek amacı ile bal dolu fıçıların hazır tutulduğu bilinmektedir.
Top, demir veya taş mermi atan bütün ağır ateşli silahlara verilen bir isim olup, muhtelif manaları bulunan Türkçe bir kelimedir . Divan –ı Lügati–‘t –Türk’te, kalın ağaç gövdelerinin içi oyularak, barut doldurmak suretiyle taş mermilerin atıldığı bir silah olarak tarif edilen tüfek, aynı zamanda topu da ifade etmektedir . Kamus–ı Türki’de, ‘’barut ve gülle ile doldurulup atılan ma’ruf büyük silah’’, Resimli Kamus–ı Osmani’de ise ‘’barut gazlarının kuvve –i dafiasıyla mermiyyatı remy etmekte istimal olunan alat–ı nariyye’’ olarak izah edilir .
Osmanlılarda ‘’tophâne’’ kelimesi, topların döküldüğü ve kundaklandığı teşkilatlı bir müessese için kullanıldığı gibi, zaman zaman baruthane, top güllesi mahzeni ve top deposu gibi yerler içinde kullanılmıştır. Sadece gülle dökülen veya yapılan yerlere de tophâne adı verildiği görülmektedir. Mesela Lütfi Paşa 22 Şa’ban 895 (11 Temmuz 1489) günü yıldırım düşmesi sonucunda infilak eden Güngörmez Kilisesi Baruthanesi’den ‘’Tophâne’’ olarak bahsetmektedir .Top dökümü yapılmayan ve bahsedilen amaçlarla kullanılan yerlere tophâne denilmesinden dolayı, bu tür yerlerin bulunduğu bölgeye de Tophâne mahallesi adı verilmektedir. Mesela, Bursa’da ramazan topunun bulunduğu ve ateşlendiği mahalleye Tophâne mahallesi denilmektedir
Tophane-i Amire Binası’nın tarihçesi nedir?
XVI. asrın başlarına kadar Avrupa ve Balkanlar’daki tophâne ve benzeri kurumlar personeli ile birlikte faaliyetlerine devam ettirilirken . Yüzyılın başlarından itibaren bu uygulamadan vazgeçilmeye başlandığı anlaşılmaktadır.
İstanbul’da Tophâne –i Amire’nin faaliyete geçmesi ile birlikte çok sayıda topçu ve dökücünün yetişmeye başlaması ile birlikte Osmanlılar’ın topçuları ve dökücüleri artmaya başlamıştır. XVI. asrın ortalarına doğru Osmanlılar, hem İstanbul’da ve hem de diğer tophânelerde yabancı usta yerine kendi ustalarını çalıştırmaya başlamışlardır. İstanbul dışında düşmanlardan ele geçirilen veya Osmanlılar tarafından kurulan tophânelerde,sürekli üretim yapma ihtiyacı olmadığı için mevcut işçi ve ustaları muhtemelen merkeze almışlar ya da kalelerde topçu birliklerinde görevlendirmişlerdir. Top dökümü zamanlarında ise İstanbul’dan Tophâne –i Amire’de çalışan bazı dökücüleri bir bölükbaşı veya kethüda ile birlikte, ihtiyaç kadar top dökmek üzere bir süreliğine istenilen bölgelere sevketmişlerdir .Bazen de İstanbul’dan sadece usta dökücüler gönderilmekte, gerekli diğer elemanlar ise top dökülen yerde ya da çevre kalelerde bulunan topçular arasından seçilip yardımcı olarak görevlendirilmekteydi . İstanbul’dan topçu gönderilemediği takdirde büyük merkezlerdeki topçubaşılar top dökümü için görevlendirilirdi .Osmanlılar, kendilerinden ateşli silah yardımı talep eden Müslüman ülkelere de Tophâne’den dökücü ustası göndermekteydi . Gittikleri yerde görevleri biten dökücüler ya tekrar İstanbul’a dönerler ya da ihtiyaç duyulan diğer yerlere sevkedilirlerdi . Osmanlıların bu şekilde hareket etmelerinde hem iktisadi hem de askeri bazı maksatları bulunmaktaydı.
Osmanlılar İstanbul’un fethinden sonra da Bursa ve Edirne tophânelerinin yanında bir çok yerde tophâne kurmuşlardır. Tophâne–i Amire’den sonra kurulan bu Tophâneler; Avlonya, Semendire, Novaberda, İşkodra, Belgrad, Budin, Erzurum, Mısır, Basra, Birecik ve Van Tophâneleridir.
Evliya Çelebi’ye göre II. Bayezid, Fatih Sultan Mehmet’in yaptırmış olduğu Tophâne binasının civarına bir takım binalar daha yaparak topçuların ve dökücü ustalarının yerleşimini sağlamıştır.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde, ise Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezit’in inşa ettirdiği Tophâne–i Âmire müştemilâtına ait bütün binalar yıkılarak, yerlerine yeni ve daha büyük bir Tophâne binası yapılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptığı bu yapı 1742 yılında geniş çaplı bir tamirat geçirmiş, 1743 tarihinde tamamen yıkılmış ve bugünkü haliyle yeniden yapılmıştır.
Kâgir tophâne III. Ahmed’in emri ile Sadrazam Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1843 yılında Ohannes ve Boghos Dadian tarafından kurulan Zeytinburnu Demir Fabrikası'nın (Grande Fabrique) faaliyete geçmesi ile, top ve diğer silahlar bu fabrikada dökülmeye başlanmıştır. 1850 yılında fabrikanın tam kapasite ile çalışmaya başlaması ile birlikte, Tophâne–i Âmire’deki top dökümü yavaş yavaş kaldırılmış ve top dökümünün yanı sıra birçok döküm işleri de Zeytinburnu Demir Fabrikası’nda yapılmaya başlanmıştır.
14. yüzyılın başlarından itibaren Avrupa’da hızlı bir şekilde yaygınlaşmaya başlayan top dökümü ve üretimi, aynı yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlılar'da da görülmeye başlanmıştır. Osmanlılar, yeni teknolojilerle üretilen güçlü ve etkili toplarla diğer devletler üzerinde bir baskı kurmuşlardır.
Osmanlıların 15. yüzyılda yakaladıkları teknik üstünlük ve top döküm anlayışı, Avrupa’da ancak 16. yüzyılın ortalarından itibaren uygulanmaya başlayabilmiştir. Ekonomik gücü, hammadde kaynakları ve teknik kadro bakımından Avrupa’nın çok ilerisinde olan Osmanlı Devleti top dökümü konusunda uzun yıllar Avrupa’nın önünde yer almıştır. Ancak 17. yüzyıldan itibaren Osmanlılar Avrupa’ya karşı olan bu üstünlüğünü yavaş yavaş kaybetmeye başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş yıllarında Avrupa’nın, özelikle papalığın Osmanlı Devleti’nin savaş gücünün yıkıcılığının önüne set çekmek ve Osmanlı sınırlarının Avrupa içlerine yayılmasına engel olmak maksadıyla top dökümünde kullanılan çeşitli malzemelerin Osmanlı ülkesine girişini engellemeye çalışmışlardır. Ancak alınan birçok önleme karşın Avrupalı tüccarların para kazanma hırsından kaynaklanan nedenlerle Osmanlı ülkesine çeşitli yollardan bu malzemeleri sattığı bilinmektedir. Osmanlı Devleti’ne uygulanan bu ambargo İmparatorluğun sınırlarını genişletmesi ve zengin kaynaklara sahip olması ile tersine uygulanmıştır. Osmanlı Devleti bir zamanlar kendisine uygulanan bu ambargoyu Avrupa devletlerinin yanı sıra doğudaki bazı düşman gördüğü devletlere de uygulamış, ve onların savaş olanaklarının gelişmesini elinden geldiği kadar engellemeye çalışmıştır.
19. yüzyılda ise Osmanlı Devleti’nin askeri malzeme ihtiyacını karşılamakta bir hayli zorlandığı ve bu tür malzemelerin çoğunlukla dışarıdan karşılandığı bilinmektedir. Bu dönemde Tophâne–i Âmire Müşirliği'ne bağlı bulunan harp sanayi ihtiyacı karşılamaktan uzaktı. Ordunun silah ve cephane gereksinimi, Fransız, Alman ve daha sonra Amerika’dan sağlanmaya başlanmıştı. Özellikle Kırım Savaşı sonrasında, 1869’da ordu yeniden düzenlenirken, artan silah ihtiyacı Alman ve Amerikan şirketlerinden temin edilmekte idi.
Zaman içerisinde Tophâne-i Âmire binası işlevselliğini büyük ölçüde kaybetmiş, Zeytinburnu'nda bulunan dökümhane ağırlık kazanmıştır. Nitekim dünyanın ilk seri atışlı sahra topu 1866-1868 yılları arasında Ahmed Süreyya Emin Bey tarafından beş yüz altın mukabilinde Zeytinburnu Fabrika-i Hümayunu'nda dökülmüştür.
Osmanlı İmparatorluğu’nda 14. yüzyıldan itibaren gelişme olanağı bulan topçuluk, imparatorluğun yükselme döneminde zirveye çıkmış, ancak 17. yüzyıldan itibaren, Avrupa topçuluğu karşısında duraklamaya ve daha sonra gerilemeye başlamıştır. 19. yüzyılda ise İmparatorlukta topçuluk konusunda çok önemli bir gelişme meydana gelmiş ancak hak ettiği ilgiyi ve takdiri görmekten uzak kalmıştır.
Ahmed Süreyya Emin Bey (1848-1923) seri atışlı bir top yapılabileceğini kanıtlayan dünyadaki ilk insan olarak çok parlak bir başarıya imza atmıştır. Bu başarı Ahmed Süreyya Emin Bey’in, zamanının çok ilerisinde bir anlayışa sahip olduğunu göstermektedir. Ahmed Süreyya Emin Bey bu icadının yanı sıra, topların ateş edildikleri sırada falyalarından dışarıya çıkan gazın, güllelerin sürat ve kuvvetini azaltmakta olduğunu ve bu sakıncanın giderilmesi ile ilgili teknoloji mühendislerini araştırmaya çağıran Fransa Hükümeti’nin yaptığı resmi duyuruyu haber almış, bu çalışmalar devam ederken yaptığı bir icad ile bu sorunu çözümlemiştir.
Falya barutunun ateşlenmesi ile gaz namludan süratle dışarı çıkarken topun içerisine büyük bir şiddet ve gürültü ile hava doluyordu. Ayrıca kuyruktan ortaya çıkan gaz kaçakları mermilere sürat kaybettiriyordu. Ahmed Süreyya Emin Bey gaz kaçaklarının meydana gelmesine engel olacak yeni usulde bir barut haznesi kapağının, falyayı kapatarak ateş edici bir alet ile kuyruktan ortaya çıkan gaz kaçaklarını engelleyen, biri çelik ve diğeri tunç toplara mahsus olmak üzere iki çeşit gaz halkasıyla bir de ayrıca barut haznesi kapağının icadına muvaffak olmuştur. Ancak bütün bu çalışmalar devletten hak ettiği ilgiyi görmemiştir.
Önerilen Bağlantılar : Anneler günü konut kampanyaları