İstanbul Boğazı'nın iki kıyısında yer alan en ünlü 100 yalı bir kitapta toplandı. Kitaptan öğreniyoruz ki, kırmızı renkli yalı özel bir anlam taşıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ, "İstanbul'un Yüzleri Serisi" kapsamında Ağustos 2013'de "İstanbul'un 100 Yalısı" adlı bir kitap yayınladı.
Araştırmacı-yazar Mahmut Sami Şimşek tarafından kaleme kitapta, aralarında Emine Valide Paşa, Recaizade Mahmud Ekrem, Hatice Sultan ve Yılanlı yalılarının da olduğu 100 yalı hakkında ayrıntılı bilgi yer alıyor.
Kitapta, yalıların tarihi serüvenleri, mimari özellikleri ve yalı sakinlerine ait ilginç hikayeler anlatılıyor. Avrupa yakasında Eminönü'nden başlayıp Sarıyer'e uzanan, Anadolu yakasında ise Beykoz-Üsküdar arasında bir rota takip eden kitap, yapı ve tarih meraklılarının yanı sıra boğaz gezisi yapan yerli ve yabancı turistler için de rehber niteliği taşıyor.
Kitabın ilk bölümünde, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki etnik çeşitliliğin yalılara yansıması dönemin ünlü edebiyatçısı Abdülhak Şinasi'nin kaleminden anlatılıyor. Köşk ile karıştırılan malikanelerin, yalı denilebilmesi için mutlaka suyla bağlantısı olması gerektiği aktarılan kitapta, Osmanlı döneminde bu özellikteki yalıların sayısının 445 olduğu, günümüze ulaşabilenlerin sayısının ise 366 olduğu belirtiliyor. Bunlardan bazılarının yıkılıp yok olduğu, bazılarının ise boğaz ile arasından yol geçtiği için özelliğini ve ismini kaybettiği ifade edilen kitapta, günümüzde hala suyla irtibatı olanların en küçüğü sahilhanelerden, en büyüğü sahilsaraylara kadar farklı boyutta 100 farklı yalıya yer veriliyor.
Yalı sakinlerinin statülerine göre semt tercihi yaptığı anlatılan kitapta, şu bilgilere yer veriliyor:
"Şehzade, sultan ve hanedan mensupları istedikleri yerde yalı veya köşk yaptırabildikleri halde daha çok Beşiktaş, Ortaköy ve Kuruçeşme sahillerini tercih etmişler. Sadrazamlar, vezirler ve pan üyeleri Bebek'te, ilmiye sınıfı Rumeli Hisarı'nda, Hristiyanlar ve Yahudiler Arnavutköy ve Kuzguncuk'ta, zengin Rumlar, Avrupalı diplomatlar ve Ermeniler Yeniköy, Tarabya ve Büyükdere'de, din adamları ve ilim adamları Beylerbeyi'nde ikamet etmişler." Kitapta, Osmanlı döneminde yeşil korularla boğazın arasında kalan yalıların tabiatın doğal bir parçası haline geldiği belirtilerek, o dönemki yalı sakinlerinin ayrıcalıklarından da bahsediliyor. Denize uzanan cumbalardan balık tuttukları, deniz tarafındaki odanın halısının altındaki ahşap kapağı kaldırınca denize girdikleri, sandallarla geçen satıcılardan zembiller sarkıtarak alışveriş yapabildikleri, kayıkla yalının kapısına kadar gelebildikleri, bu sebeple yalıların suyla temasının kesilmemesine çok önem verdikleri anlatılıyor.
Osmanlı döneminde yalıların rengi önceden belirlendiği aktarılan kitapta, "aşı rengi" denilen kırmızı renkli yalılar devlet mensuplarının, açık renkli yalıların Müslümanların, gri ve tonlarındaki yalıların gayrimüslimlerin yalı olduğu, bu kurallara uymayanların yalılarına el konulduğu, kendilerinin de sürgüne gönderildiği kaydediliyor.
Kitapta ayrıca, yalıların içinin dış görünümlerinden daha güzel ve gizemli olduğu, oda kapılarının dikkat çekici olduğu, açıldığında asla tüm odanın birden görülmediği, bazı yalılarda arka arkaya iki kapılı odalara rastlandığı, bazılarında ise kapılara dolap görüntüsü verildiği ve odalar arasında gizli geçitlerle bağlantı koridorları bulunduğu bilgisine yer veriliyor.