Tebernüş Kireççi'ye SORU SOR

Yedikule Bostanları

İstanbul’un Avrupa yakasındaki ilçesi Fatih’te Yedikule Kapı ile Belgrad Kapı arasında kalan bölgedir. Yedikule Bostanları’nın proje yapmak üzere yıkıldığı öne sürülüyor. Bölge, tarihi alan olma özelliğini taşıyor.



Yedikule Bostanları

Yedikule Bostanları



Yedikule Bostanları'nı nasıl bir proje bekliyor?



Medyada 09 Temmuz 2013 tarihinde çıkan bir habere göre;  Son günlerdeki yıkımla gündeme gelen Yedikule Bostanları için öngörülen ve 2010 yılında projelendirilen "Yedikule Kapı ile Belgrad Kapı Arasında Kara Surları İç Koruma Rekreasyon Projesi" Kutup Planlama tarafından tasarlanmış.


Bizans dönemine uzanan, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinden günümüze kadar kesintisiz bostan olarak kullanılmış 200 dönümlük bir alan olan Yedikule Bostanları bugün birçok ürünün yetiştirildiği kentin yegane açık alanlarından biri. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin hukuksuz bir şekilde yıkımına başladığı alan içerisinde tarihi kuyular ve konutlar da yer alıyor.


Fatih Belediyesi'nin sitesinde projenin görsellerine ulaşmak mümkün ancak projeye dair herhangi bir açıklama ne yazık ki yer almıyor. Yedikule ile Belgrad Kapı arasındaki alanda öngörülen proje, kamuyouna yine birkaç görselle tanıtılıyor. Tarihi bostanlar ve surların durumu da bir soru işareti olarak beliriyor.



Yedikule Bostanları



Tarihi Yedikule bostanlarında neler oluyor?



T24.com’da yayınlanan 07.07.2013 tarihli habere göre; Fatih Belediyesi’ne ait kamyonlarla getirilen molozların döküldüğü ve halen üzerinde ürün bulunan bostanların yok edildiği bildiriliyor


Yedikule’de sur içinde bulunan bostanlara Fatih Belediyesi’ne ait kamyonlarla getirilen molozların döküldüğü ve halen üzerinde ürün bulunan bostanların yok edildiği bildiriliyor. Bostanlardaki kuyular da dolduruluyor.

Mahalleliler Fatih Belediyesi’nin bostanları parka dönüştürmek için kaldırdığını söylüyorlar.


Yeşilgazete.org'dan Ümit Şahin'in haberine göre, Yedikule bostanlarında sebze yetiştirerek geçimlerini sağlayan aileler olmuş mahsulü aceleyle toplayarak kurtarmaya çalışıyorlar. Ortadan kaldırılan bostanlardan birinde Osmanlı döneminden kalma ahşap ev ve ahırlar ile tarihi çok eskilere uzanan kuyular da bulunuyor.


Anadolu Ajansı’nın 2012′de yaptığı bir habere göre ise Sur dibinde Topkapı Yedikule arasında toplam 200 dönümü bulan ve lahana, semizotu, soğan, maydanoz, nane, marul gibi ürünlerin yetiştirildiği bostanlardan 50′ye yakın aile geçimini sağlıyor.


Bu bostanların bir bölümü surdibinde, surların dış kısmında bulunurken, şu anda tarihi Osmanlı dönemine uzanan sur içindeki bostanlar yok ediliyor.



Yedikule Bostanları



Yedikule Bostanları için tarihçiler ne diyor?



İstanbul'un mimari tarihi üzerine çalışan Tarihçi Alessandra Ricci, bostanlık bölgenin 6. yüzyıldan kalma metinlerde, büyük bir çekim merkezi olarak betimlendiğini belirtiyor.


Bizans döneminden itibaren bölgenin kırsal alan ile şehir arasında bir geçiş özelliği taşıdığını belirten Ricci, yıkımına başlanan bostanlık bölgenin İstanbul'un ilk banliyösü olma özelliğini vurguluyor.


Bölgenin tarihi değerinin yüksek olduğunu belirten Ricci, Yedikule ile Belgrat kapısı arasındaki toprakların nemmli yapısından ötürü tarım için elverişli olduğuna dikkat çekiyor. Ricci'nin araştırmasına göre, bostanlarda bugün ekilen ürünler Bizans döneminde ekilenlerle büyük ölçüde aynı.


Ricci yürüttüğü çalışmalarda, bostanlarda yapılan ekim ve bostanların etrafında kurulan pazar standlarının yüksek tarihi ve antropolojik değeri olduğunu belirterek,  "bu İstanbullu geleneği korunmalı" dedi.



Yedikule Bostanlarını Koruma Girişimi, bölgede yaşananları nasıl duyurdu?



Yedikule Bostanlarını Koruma Girişimi tarafından hazırlanan internet sitesinden yayımlanan duyuru şöyle;


BASIN VE KAMUOYUNA DUYURU                    23 Temmuz 2013


6 Temmuz’dan bu yana farklı mesleklerden bir grup uzman ve gönüllü; "antik bir şehir bölgesi içinde mevcut dünyanın en eski tarım alanı" olma niteliğini haiz ve bu haliyle de biricik olan Yedikule Bostanları'nın Fatih Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen “Yedikule Kapı ile Belgrad Kapı Arasında Kara Surları İç Koruma Rekreasyon Projesi” kapsamında, üzerine moloz ve niteliksiz toprak yığılarak ürün veremeyecek hale getirilmesini gün ve gün izledik. 


Ülkemiz merkezi ve yerel yönetimlerinin, bu denli yakınında bulunan uzmanlar, akademisyenler ve gönüllülerle işbirliği yapmak ve onlardan yararlanmak yerine, onları karşısına almayı ve dahası giderek türlü biçimlerde şiddete ve aşağılamaya maruz kalmalarına en hafif tabiriyle seyirci kalmayı yeğlemesini, bunun için bir grup insanı yüreklendirmesini, günlerce bu tarihi mirası kişisel onurlarımızdan daha önemli gördüğümüz için sineye çekmeyi denedik. 


Sorun yalnızca Bizans ve ardından Osmanlı mirası olan, UNESCO’nun “gayri-maddi kültür varlıkları” arasında saydığı bostanların ve taşıdıkları gelenek değerinin ortadan kaldırılması, bostanları işleyen ailelerin çok katmanlı bir hukuksuzlukla ve ekili ürünlerini toplamalarına dahi izin verilmeden yerlerinden edilmeleri değildi. Kara surları koruma bandında kalan ve sit alanı olan tarihi yarımadanın bir parçası olan arazide herhangi bir uzman gözetimi ve denetimi olmaksızın kepçeler surların dibine dalıyor ve Arkeoloji Müzeleri’nden uzmanların gözetimi olmaksızın kazı yapılıyordu. 


Bütün bunların yanı sıra, Fatih Belediyesi ve İBB, İstanbul Alan Yönetim ve Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı İmar Planı notlarına aykırı hareket ediyorlardı. Şehircilik, planlama ve koruma ilkelerinin, özel ve kamusal hukukun çok sayıda normunun, demokratik ve saydam kamu yönetimi prensiplerinin 15 gün içinde teker teker ve “yangından mal kaçırırcasına” çiğnenmesine şahit olduk. 


İfade özgürlüğümüz, mesleklerimize duyduğumuz saygının gerekleri ve yurttaş ve kentli birey olarak mesuliyetlerimizi yerine getirmemiz bu süre zarfında türlü yöntemlerle engellenmeye çalışıldı. Fakat biz vazgeçmedik. Bununla beraber, 20 Temmuz 2013 itibariyle, aramızdan iki arkadaşımızın söz konusu arazide maruz kaldığı saldırıyla, maddi ve manevi bütünlüğümüzün, mal ve can güvenliğimizin bundan böyle tehlikede olduğunun bilinmesini istiyoruz. 


Biz bu kıyımı, bu yıkımı, bu tarih ve şehircilik katliamını; kamuoyu farkındalığı oluşturma, Anıtlar Kurulu ile İstanbul II Numaralı Yenileme Alanları Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’ne başvuruda bulunma, basın yayın kuruluşlarıyla uzmanlık bilgilerimizi paylaşma, Fatih Belediyesi ve İBB yetkilileriyle görüşme gibi demokratik yollarla durdurmaya; söz konusu Park ve Rekreasyon Alanı’nın bahsi geçen Belediyelerin bağlı oldukları planlardaki taahhütlerine de uygun biçimde, bizden sonraki kuşaklara koruyarak aktarmamız gereken tarihi mirasa, maddi ve gayri-maddi kültür varlıklarına sahip çıkarak gerçekleştirilebileceğini anlatmaya çalıştık.  


Bu mücadelemizde profesyonel ve özel hayatlarımızdan, tatilimizden, gelir getirici işler yapabileceğimiz zamanlardan fedakârlıkta bulunduk. Kimseden takdir beklemedik. Lâkin hakarete, itham ve iftiralara, mafyatik yıldırma girişimlerine ve son olarak çıplak şiddete maruz kalmaya da hazırlıklı değildik. Biz böyle bir dünyada yaşamıyoruz ve bizim yalnızca mütevazı hayatlarımız değil ama aynı zamanda ahlâki pozisyonlarımız, kamu yöneticilerinin de tarafı olduğu, önlemini almadığı, ortamını oluşturduğu bu tür kişilik hakları ihlâllerine karşı bizi savunmasız bırakıyor. 


8 Temmuz 2013 tarihli, uzman tarihçilerin katılımıyla gerçekleştirilen Basın açıklamamız ve bu şehrin bostan girişimlerinden yıkımı duyup gelen çok az sayıdaki protestocuların eylemi, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in ekibiyle “olay yeri”ne gelmesi, müdahil olması, takibinde “bir grup mahalleli”yi karşımıza çıkarmasıyla neticelendi. Her nasılsa, izleyen 12 gün boyunca biz hep karşımızda aynı 10-15 kişilik “mahalleli”yi bulduk.



Yedikule Bostanları




Sur-içi Bostan boyunda takribi 1.000 kişi ikamet ediyorsa, onların içinden hep aynı 10-15 kişiyi son derece saldırgan bir üslupla karşımızda bulmamızın rastlantı olmadığını düşünüyoruz. Medya’daki ilgili haber videoları incelendiğinde bu teşhisimiz, tartışmaya mahal vermeyecek biçimde doğrulanacaktır. Yaklaşık iki hafta boyunca “Mahalle Halkı ‘Park İstiyoruz’ Diyerek Bostan’ın Korunmasına Tepki Gösterdi” ya da daha kötüsü “İstanbul Yedikule’de Halk Provokatörleri Kovdu” gibi gazetecilik etiğine sığmayan ve içinden geçtiğimiz baskıcı ve şiddet dolu iklimle son derece uyumlu, bu iklimin yarattığı hukuksuzluk imkânından da pragmatik bir biçimde yararlanan başlıklarla yapılan “haberler” hem bizi “halk” kategorisinden dışladı hem kamuoyunda biz Yedikule’nin en büyük ihtiyaçları arasında bulunan park / sosyal ve rekreatif alan düzenlemelerine karşı çıkıyormuşuz gibi yanlış ve manipülatif bir intiba yarattı hem de hedef haline geldik.  


Aramızdan bir arkadaşımızın cep telefonuna tanımadığı bir numaradan gece yarıları tedirgin edici mesajlar geldi ve bu arkadaşımız cep telefonuna gelen mesajdaki cümlenin aynını bir iş makinesi operatöründen işitti. 


İki kadın arkadaşımızın radyo programı çalışmaları ve o sırada yine “olay yeri”ne intikal eden Belediye Başkanı Mustafa Demir’le kurmaya çalıştıkları diyalog, daha sonra yeniden karşımıza çıkacak olan ve Belediye Başkanı’nın korumasıymışçasına hareket eden bir kişi tarafından son derece kabaca sekteye uğratıldı. Araziye geliş ve buradan ayrılışlarımızda malum 10-15 kişiden oluşan insanların, “Dışarıdan gelip burayı karıştıramazsınız, siz kim oluyorsunuz Yedikule’ye burnunuzu sokuyorsunuz, burası Yedikule, yarın da gelirseniz burada orman kanunları işler, burası Taksim değil, burada da ‘Gezi yapma’ya geliyorsunuz, bostancılardan para alıyorsunuz…” ve benzeri hakaret, itham ve tehditleriyle karşılaştık. Söz konusu kişilerin her birini teşhis edebilecek durumdayız. 


Diyalog kurma çalışmalarımız engellenmeye çalışıldı. Aramızdan birinin aynı zamanda Yedikule’de yaşıyor olduğunu defaatle dile getirmesi de… Bu ülkenin ve dünyanın herhangi bir toprağından kimsenin kovulamayacağını anlatmaya çalışmamız da… 


Nihayet 20 Temmuz itibariyle bu yıldırma ve şiddet iklimi, artık kişisel psikolojik gücümüzle baş etmeye devam edebileceğimiz ve geçiştirip kendimize saklayabileceğimiz boyutları aşmıştır. Girişim’imizden Arkeolog Yiğit Ozar ile İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kentleşme ve Çevre Sorunları Anabilim dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Ayten Alkan’ın, 16.00'da bir TV kanalının çağrısıyla röportaj vermek üzere gittikleri yıkım alanında giderek artan dozda yine aynı grup kişiler tarafından uğradıkları sözlü saldırılar, hakaretler ve fiziksel saldırı girişimleri habercilerin haber yapmasına, arkadaşlarımızın da görüş ve bilgilerini paylaşmasına mani olmuştur. 


Gerilim devam ederken, sonradan intikal eden ve daha önce Fatih Belediye Başkanı’nın yanında iki kez gördüğümüz, siyah gözlüklerini asla çıkarmayan şahıs iki arkadaşımıza sözlü olarak saldırmış, üfretmiş, Ayten Alkan’a yakışıksız şekillerde hitap etmiş ve fotoğrafını çekmeye çalışmış, sürekli olarak fiziksel temas girişiminde bulunmuş, Yiğit Ozar’ı tartaklamış, arkadaşlarımızı tehdit etmiş ve yaklaşık bir saat boyunca onları, defalarca ikaz edilmesine rağmen yaya olarak takip etmiş ve nihayetinde, takipten vazgeçtiğini düşündükleri bir sırada plakasını neyse ki alabildikleri otomobilinde teşhis edilmiştir.


Olay şikayet konusudur ve bundan sonra yargıya intikal etmesi beklenmektedir. İlgili fotoğraf, video ve ses kayıtları, kişinin ismi ve konumu, tanıklarımızın isimleri, yargı süreci başlayana değin bizde mahfuzdur. Fatih Belediye Başkanı, İBB ve / ya da müteahhit firmanın, şu andan itibaren söz konusu kişinin kendileriyle bir münasebeti olmadığı doğrultusunda yapması muhtemel her açıklama bizler nezdinde yok hükmünde olacaktır; defaatle yakın mesai içinde olduklarını gördük. Ve dahası, bundan böyle, bu iki arkadaşımızın ya da Yedikule Bostanlarını Koruma Girişimi'nden herhangi birinin, başına gelmesi muhtemel her türlü musibetin de nihai mesullerini, bu ortamı yaratan ve mesai içinde oldukları bir kişinin hukuk-dışı ve taciz, tehdit, saldırı ve takibe varan davranışlarını yönlendirmese dahi bu konuda herhangi bir önlem almayan Fatih Belediye Başkanı, İBB Belediye Başkanı ve her nasılsa ihale sürecine dair hiçbir bilgi edinmeyi başaramadığımız üstlenici firma olarak addedeceğiz.


Şunu da eklemek isteriz ki, biz tam bu kamuoyu ve basın bilgilendirme notunu tamamlıyorduk ki, aramızdan -yıllarını ve akademik hayatını bu alana vakfetmiş- bir Tarihçi arkadaşımızın daha arazide, bildiğimiz kişilerden biri tarafından tehdit, darp ve kaçırma girişimine maruz kaldığı, orada kalmış bir-iki bostancı tarafından “kurtarıldığı” bilgisini aldık. Söz konusu vak’a da savcılığa intikal edecektir. 


Bütün bu terörün; bizi doğa, tarih, şehir, toplum yararı için mesleki / sivil mesuliyetlerimiz için verdiğimiz mücadeleden uzaklaştırmayacağının da bilinmesini istiyoruz. Kamuoyunun ilgi ve bilgisine. 


http://yedikulebostanlari.tumblr.com/



Kurulan internet sitesi neyi amaçlıyor? 



Yedikule Bostanlarını Koruma Girişimi’nin sitesi, bu adreste şöyle anlatılıyor;


“Kaynaklara göre 1500 yıldan uzun süredir kentsel tarım alanı olan Yedikule Bostanları' nın büyük bir bölümü, Fatih Belediyesi ve İBB tarafindan yapilacak 70 bin metrekarelik park projesi kapsamında üzerine moloz ve niteliksiz toprak yığılarak ürün veremeyecek hale getiriliyor.


Bostanların dozerlenmesine 6 Temmuz günü başlandı.


Bu sitede amacımız, park ve alan düzenlemesine karşı çıkmak değil, en kısa zamanda bir tasarım revizyonu ile verimli bostan topraklarını koruyacak yeni bir proje geliştirmek için yerel yönetim ile diyalog oluşturmak.

Süreç hakkında bilgi ve belgeleri paylaşmak.”



Yedikule Bostanları, hangi konularda haber oldu? 



Yedikule bostanları: İmdat!' (Gündüz Vassaf, Radikal Gazetesi, 14 Temmuz 2013)


1500 yıldan uzun süredir kentsel tarım alanı olan Yedikule bostanları ürün veremeyecek hale getiriliyor.

İstanbul’a borcumuz var. 

Yanardağ, zelzele, sel… 

Doğal afetlerle yok olan nice şehir var tarihte. 

İstanbul tarihe geçmek isteyenlerin hırsıyla, 

tarihi yok edilerek öldürülüyor. 

İleride bizden sorulacak, 

“Neredeydin?” diye. 

Son cinayet Yedikule bostanlarında. 

Oradaydım. 

Beş on kişiydik. 

Çaresizce seyrettik. 

600 yıldır ekilen toprağın katlini 

Mahsule moloz atılmasını. 

Sur duvarlarında iş makinelerinin izlerini. 

İstanbul hırsın işgali altında. 

Yedikule bostanları, “İmdat!” diye bağırıyor. 

Bizi çağırıyor. 


***


1500 yıldan uzun süredir kentsel tarım alanı olan Yedikule bostanlarının büyük bölümü, Fatih Belediyesi ve İBB tarafından yapılacak 70 bin metrekarelik park projesi kapsamında üzerine moloz ve niteliksiz toprak yığılarak ürün veremeyecek hale getiriliyor. Bostanların dozerlenmesine 6 Temmuz günü başlandı. 


***


Harvard’da, Osmanlı’da tarım üzerine doktorasını yapan Aleksandar Sopov’dan mektup aldım: 

Sevgili Hocam, 

“Osmanlı arşivlerinde bulduğum 1585 tarihli bir doküman Süleymaniye Camii Vakfı’na ait Langa’da, İstanbul’u besleyen 18 bostan olduğunu gösteriyordu. 

Yenikapı metro istasyonu burada kazılıyor. Haliç’ten bakıldığında zarafetiyle İstanbul siluetinin parçası Süleymaniye Camii’nin görüntüsünü yeni metro köprüsünün dev kuleleri kapatıyor. Yok edilen, tarih ve manzaradan öte, bir dünya başkentinin, dokusu. Yedikule’de Osmanlı tarım teknolojisine anahtar nitelikte dünyanın en eski şehir içi ekili alanı, mahsul bile toplanmadan molozlarla gömülüyor. 

Osmanlı’dan önce Bizans’ta da ekili, zamanında 49 bostan olan alanda, asırlardır süregelen kendine özgü tarım teknolojisi, bilgi birikiminin son temsilcileri bostancıların geçim kaynağı, tarihi kuyular, Osmanlı ev ve ahırı yok edilmenin eşiğindeler. 


***


Dünyanın çeşitli üniversitelerinden 20 küsur Osmanlı tarihçisinin kaygılarını dile getiren, Harvard Üniversitesi’nden Prof. Cemal Kafadar, Şehir Üniversitesi’nden Prof. Günhan Börekçi ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Çiğdem Kafescioğlu, Prof. Ahmet Ersoy, Yedikule bostanlarının mevcut park projesiyle birlikte korunabileceğine ilişkin basın açıklamasında bulundular. 

Bu mirası hatırlamak, korumak, bostanı tarihi ve bugünkü kullanımı ile mahallenin ve şehrin gündelik hayatı içerisinde yaşatmak istiyoruz. Fatih Belediyesi’nin rekreasyon projesini tadil ederek bu değerli kültürel mirasa sahip çıkabileceğini düşünüyor, park tasarımının surdibinde varolan tarihi dokuyu da koruyacak şekilde yeniden ele alınmasını öneriyoruz. Yedikule bostanları olarak anılan kent içi tarım alanının İsmail Paşa bostanının ve yakınında, tasarlanan park alanı içinde kalan diğer küçük bostanların, işlevlerini sürdürerek benzersiz bir eğitim alanı ve kültürel değer olabileceğine inanıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın başlatmayı planladığı çevre derslerinin öğretilebileceği ve uygulanabileceği en güzel laboratuvarlar bu tür yerlerdir. 


Park projesi planlandığı şekliyle uygulanırsa İstanbul’un tarihsel mirasının önemli bir unsurunun son izi de bizzat şehrin yönetimi tarafından yok edilmiş olacaktır. Bunun sorumluluğu da tarihsel olarak şimdiki yöneticilerin üzerinde kalacaktır. 


***


Tarihçilerin, yönetimle diyalog kurmak, projenin tarihe ve geleceğe yakışır şekilde oluşturulmasına katkıda bulunmak girişimleri sürerken, moloz dökmeye devam eden belediye, İstanbul’u yaşatmak isteyen toplumla zıtlaşıyor. Arasına bir duvar daha örüyor. Yönetime yardım eli aşağıdaki adreslerde mevcut. Geç olmadan burayı korumak, tohumlarda eşi benzeri bulunmayan kalıtımsal serveti değerlendirmek de mümkün. 

Voltaire’in roman kahramanı Candide, son yıllarını, olabilecek dünyaların en mükemmeli dediği, İstanbul’da bostanında geçirir. Çağdaş kent anlayışı New York gibi şehirlerin yüksek binalarını tarıma ayırır. Bizleri temsil iddiasında belediyeleri işlevini yitirmiş Batı taklidi manikürlü, pedikürlü park anlayışından vazgeçirmek, tarihimize sahip çıkmasına ikna edebilmek için ne yapmak lazım? 


yedikulebostanlari@gmail.com 


Yedikule bostanları, Birgün Gazetesi’nde de böyle haber oldu; 


Yedikule Bostanları