Son yıllarda dünyada ve Türkiye’de örneklerine sıkça rastladığımız grafiti kültürünün içinden kopup kendi yolunu çizen bir akım… Street art yani sokak sanatı, başka bir terimsel karşılıkla post-graffiti olarak anılıyor.
Street art - sokak sanatı örnekleri...
Street art / Sokak sanatının tarihçesi nedir?
1985’lerde New York’ta kullanılmış bu terim, sokağı sanatsal yüzey olarak kabul ediyor. Birçok sanat alanından etkilenen, yerleştirme, geri dönüşüm, anlık eylemler gibi birçok türevi kapsayan, şehrin oluşturduğu platformu kullanarak ürünler veren anti-disipliner bir sanat akımıdır. Şehirlerin mutsuz boş bina cephelerine, dev fabrika binalarına yapılan heybetli işlere ise “mural” deniyor.
Mural hakkında detaylı bilgiler için tıklayın!
Street art’ın öncüleri kimlerdir?
Street Art terim olarak Jean-Michel Basquiat, Andy Warhol, Richard Hambelton gibi sanatçılar tarafından kullanılmış. Çoğu sanatçı reklamın egemenliğine bir başkaldırı olarak medyalarını sokak olarak belirlemiş. Dünyanın önemli şehirlerinde Street Art ve graffiti ürünler görmek mümkün. Paris, Berlin, Londra, Tokyo, Barselona ve daha birçok şehirde önemli sanatçılar çalışmalarını devam ettiriyor. Türkiye’de ise bu sanatsal akım özellikle İstanbul’da son beş yılda gelişti.
Grafiti & streetart & mural sanatçıları mutsuz durağan şehirlerin reklam ve istismar dünyasına karşı, dev hayalleriyle mücadele veren, şehirlerini, sokaklarını, yaşadıkları yerleri kaptırmayan savaşçılar oldular.
Sokak sanatı ile grafiti arasındaki farklar nelerdir?
İnsanların aklına çoğunlukla Graffiti geliyor ama aslında Graffiti bu akımın sadece bir parçası. Sokak sanatçıları, en büyük silahları sprey boyalar olan ve işlerini en kısa zamanda bitirmeye programlanmış Graffiticilerin tersine daha resmi sanat teknikleriyle ve çok daha uzun zaman dilimleri dahilinde çalışıyorlar.
Street art’ın amacı nedir?
Sanat, oyun, protesto, yaramazlık ne derseniz deyin, bizler güvenli olduğunu düşündüğümüz sıcacık yataklarımızda mışıl mışıl uyurken şehrin yüzü değişiyor. Bazıları, kimsecikler bakmıyorken sokakları baştan yaratıyor. Kaç kişi ya da kim olduklarının pek bir önemi yok; onlar da zaten bireysel şöhretlerin peşinde değiller, sanat galerilerinde sergilenmeye ‘layık’ görülecek ‘çerçevelenmiş’ düşüncelerin bir parçası olmak istemiyorlar. Tek dertleri, kendilerinden izinsiz reklam panoları ve ilanlarla işgal edilen sokaklarını geri alabilmek.
Street art kimlerin işi?
New York dışında özellikle Londra, Berlin ve Tokyo gibi dışardan herşeyin mükemmel gözüktüğü ama şık topuklu ayakkabıların sesleriyle çınlayan hip sokaklarının altında çaktırmadan büyüyen altkültürler sayesinde çatırdamaya yüz tutan kaldırımlarla dolu büyükbaş dünya kentleri dışında Rio De Janerio, Lyon ve hatta İstanbul gibi şehirlerde de kendini göstermeye başladı. Bu akıma yer veren dergi ve galerilerin sayısı giderek artıyor, insanlar her adım başı karşılarına çıkan duvar yazıları, sticker yahut şablon resimlere bir anlam veremiyor ve nereden, hangi amaçla türediklerini merak ediyorlar. Üstelik her akım gibi sokak sanatının yaygınlığı ve potansiyel gücü de reklamcıların gözünden kaçmadı ve şimdilerde hedef kitlesi özellikle gençler olan çoğu marka, iletişim aracı olarak kendine bu salgını seçmiş durumda.
Sokak sanatı demek, sokakta büyüyen sanat demek. Yani sözlük anlamıyla bile bu işle ilgili bir ilegal durum söz konusu. Graffiti kültürüyle özdeşleşen vandallık, kurallara aykırı davranma vs gibi olumsuz ve ‘göz korkutan’ tanımlamalar sokak sanatı için de kullanılıyor ama araçların ve onları kullanışın farklılığından dolayı çoğu yerde sokak sanatı için post-graffiti yahut doğasına uygun şekilde daha sarsıcı bir sokak diliyle ‘gerilla sanatı’ deyimlerini uygun görenler de mevcut.
Street art’ın mottosu nedir?
Aslında bu akımın tam olarak kim tarafından ne zaman başlatıldığı bilinmiyor bu yüzden Graffiti’nin çıkış zamanları, Street Art’ın da temellerinin atıldığı zaman olarak kabul ediliyor ve 80’lerde Amerika’daki reklam furyası ve sanatın elitleştirmesi çabalarının tavana vurmasıyla da hız kazanıyor. Mottosunun ise genel bir tabirle reklamverenler ve büyük kuruluşlar tarafından satın alınmış alanları geri almak ya da bu alanların dinamiklerini bir takım görseller kullanarak değiştirmek olduğu söylenebilir. Ayrıca bu akımın sırf resim, şablon, yazı, sticker ya da posterden ibaret olduğunu söylemek de yanlış olur. Sokak müzisyenleri, tiyatrocuları ve duvarlara projekte edilen kısa ya da uzun filmler de bu akıma dahil edilebiliyor. Üstelik hem mekan hem de araç konusunda herhangi bir sınırlaması olmadığı için bu listenin genişleyebilmesi de olası. Özetle, herkesin görebileceği yerlerde yapılan anonim provakasyonlar.
Sokak sanatının en popüler formlarından biri, halihazırda billboard’larda bulunan reklam ilanlarındaki mesajları sticker’lar ya da başka araçlar kullanarak başka bir absürd şeye ‘dönüştürmek’. Bu gibi işler hem amaçladıkları dikkati daha çabuk şekilde çekiyorlar, hem de bu sanatın var olma sebebi olan ‘sokaklarımızı geri istiyoruz’ savunmasını zeki bir şekilde uygulamaya koyarak hakkını veriyorlar.
Underground haraketlerin bile çoğu zaman mainstream’in kıskaçlarına takıldığı bir gerçek. Bunun en büyük kanıtı, birçok sokak sanatçısının bugün neredeyse herkes tarafından tanınıyor olması ve işlerinin tam da karşısında durdukları mecralar (reklam sektörü) tarafından sömürülür hale gelmesi. Buna en büyük örnek olarak Shepard Fairey'nin Obey Giant sticker ve posterleri gösterilebilir (bu posterlerin bıyık takılmış ve DJ’lenmiş hallerini Türkiye’de bile gördük!). Ayrıca Neckface, Adbusters ve Banksy gibi ismi cismi belli olmayan genç sanatçıların gayet provokatif işleri, gazetelerin manşetlerinden ve elit sanatçı masalarındaki içkili muhabbetlerden düşmüyor.
Sokak sanatının en ünlü örnekleri hangileridir?
Her ne kadar bu akımın başlıca malzemeleri her an yanınızda taşıyabileceğiniz kadar basit bulunabilen şeyler olsa da, sokak sanatının en meşhur eserlerinden biri, Arturo Di Modica’nın 1989 yılının kasım ayında New York Stock Exchange’in tam karşısına diktiği ‘Charging Bull’ adını taşıyan bronz bir heykel. İzin alınmadan yerleştirilmiş olan bu heykel kısa sürede New York’un alameti farikalarından biri haline geldi ve bir süre sonra bulunduğu noktadan birkaç blok ötedeki Bowling Green Plaza’da sabitlendi.
Heykel ayrıca kendisi gibi diğer birçok sokak enstelasyonunun da önünü açtı. Mesela Fabricators of the Attachment grubundan Jason Sprinkle, Seattle’da bulunan ‘Hammering Man’ heykeline bir zincir bağlamıştı. Ta 60’lı yıllarda ise Amsterdamlı bir sokak sanatı grubu olan The Provos üyeleri, Noel Baba kostümleri giyinerek bir mağazanın mallarını isinsiz şekilde çocuklara dağıtmışlardı. Bu duruma polisin tepkisi pek hoşgörülü olmamıştı tabii; polis onlarca Noel Baba’yı çocukların gözü önünde tutuklamıştı.
Günümüzün sokak sanatçıları için sokak kelimesi ne ifade ediyor?
Michael De Feo: Sokaklar, benim için özellikle New York, bitmek tükenmek bilmeyen bir ilham ve heyecan kaynağı demek. Sokaklara kendimizden birşey katıyor olmak demek, yaşadığın yere birşeyler katmak demek...
Dan Witz: Sokaklar benim için her anlamda özgürlüğü ifade ediyor. Özellikle sanatsal açıdan bütün o kariyer iniş çıkışlarıyla uğraşmak zorunda kalmıyor ve insanın ruhunu emen binbir türlü pis işin döndüğü endüstrinin bir parçası olmaktan kurtuluyorsunuz. Ben sokağa çıkıyor ve içimden geldiği gibi eğlenmeye bakıyorum, ne herhangi birine karşı bir sorumluluğum, ne bir beklentim, ne de sanat dünyasında neler olup bittiğiyle ilgili kafamı yoran hiçbir şey olmuyor. Aslında sanat dünyasına karşı olduğum filan da yok, müze ve galerileri çok seviyorum, sadece sanatın bodguard’larla korunması ve sokaktaki adamdan bu kadar izole edilmesinden hoşlanmıyorum o kadar. Galiba sokaklar beni bu konuda alarmda tuttukları için önem taşıyor. Burada rahatsız edici birşey, süregelen bir tedirginlik var ve bu da insanın gözünün hep açık olmasını sağlıyor.
Faile grubundan Patrick: “Street art” bence Graffiti dışında sokaklarda oluşan ve kurumsal olmayan her türlü sanat akımını içine alan bir terim. Çok fazla kullanıldığı için sanki biraz anlamının yitirmiş gibi gelebilir ama öyle değil.
İnternet sayesinde daha fazla insana ulaşabiliyoruz. Çeşitli ülkelerden röportaj, festival vs teklifleri geliyor, böylece değişik kültürlerle tanışıp ufkumuzu genişletebiliyoruz ki bunlar bence bir sanatçı için paha biçilmez fırsatlar; normalde sadece televizyondan duyabileceğimiz şeyleri birebir tecrübe edebiliyoruz. Oturduğunuz yerden kendinizi geliştiremezsiniz. Dünyadaki farklı kültürlerle sanat sayesinde kaynaşmak, kötü niyetli politikayı da arka plana itiyor; insanlar birbirlerine açılıyorlar ve normalde asla hayal bile edemeyeceğiniz şeyler gerçekleşebiliyor.
M. De Feo: İnternet, çevresinde böyle şeyler gözlemleyemeyen bir insana bile sokak sanatını başka şehirlerden takip etmesine olanak sağlıyor. Başka türlü nasıl evinizden tek bir tık sayesinde herhangi bir sokaktaki yeni çalışmaları görme imkanına sahip olabilirsiniz ki? İnternet kesinlikle sokak sanatı ruhuyla mükemmel bir şekilde uyuşuyor.
Dan Witz: İnternetin sokak sanatını şu anda olduğu konuma getiren yegane araç olduğu konusunda şüphe yok. Beni korkutan tek şey var, o da internetin bunu bir trend haline getirdiği gerçeği. Sokak sanatının acilen bir moda akımı olarak algılanmasının engellenmesi gerekiyor.